21 Eylül 2008 Pazar

Muziga Hezar Salan,Kamkars


Kamkar kardesler dunyada en cok taninan kurt muzik toplulu olarak bilinen,yedi erkek ve bir kiz kardesten olusan bir gruptur,profosyonel anlamda 1967 de iranda muzige baslarlar.muzik konusunda ilk ve temel bilgileri bababalri hesen Kamkardan alirlar.Disiplinli bir surec onlara profosyonelligin kapilarini acar,onlar oyle bir disiplinden gecmislerdirki babalari Hesen Kamkar cocuklarini bir muzik enstrumaniyla odaya kapattigi bile olmustur.
Daha sonra sinendec konservatuarinda akademik olarak devam ederek disa acilmis olundu ve daha sonraki yillarda babalari nin kurdugu " Tahran Muzik Okulu" da muzik egitimini surdurduler.

İranlı Kürt müzisyenlerden oluşan Kamkars grubunu bir çoğunuz tanıyorsunuzdur sanırım. Tam bir bir aile grubu olan Kamkars'ın üyeleride birbiriyle kardeş. Kamkars ismi ise grup üyelerinin Kamkar olan soyadından geliyor. Kürtlerin dünyada tanınmış grubu Kamkars'ın Gol Nishan isimli albümü Türkiye'de de Yeni Dünya müzik tarafından basıldı. Albümün içinde Xweş Hewreman ve Gol Nishan gibi ulusal alanda taninan Sarkilar bulunuyor.


Biography:

The Kamkars, a Kurdish family of seven brothers and a sister, are undeniably one of the leading musical ensembles in Iran today. Their repertoire ranges from the vast array of Kurdish music with its poignant, entrancing melodies and uplifting high energy rhythms to the traditional classical music of Iran. The repertoire of Kurdish music is richly diverse and deeply-rooted in the ancient history and culture of its proud and passionate people. It speaks of epic tales and wars, romantic love, and recounts ancient myths and stories of national and religious heroes, some of which date back to thousands of years to the time of the ancient Medes (the ancestors of the Kurds).

Hooshang Kamkar was born in 1947. He studied at the Faculty of Fine Arts in Tehran, the Sanat Chilipa Academy in Rome, and the University of San Francisco. He is a prolific composer, writer and translator. Among his best known compositions are, The Victory of Bahman, Marigold, God Ship Martyrs, Abidar's Springs and In Memory of Hafez.

Bijan Kamkar was born in 1949 and is the lead singer for the group. He also plays tar, robabsantur, and is the conductor of for the group. In 1969 Pashang himself became a santur teacher at the Center Art and Culture in Sanandaj. He studied at the Faculty of Fine Arts and has worked with Sanandaj Radio. Pashang has composed a number of accomplished works, and is one of the founder members of" href="http://www.blogger.com/view_instrument.php?id=," a [instrument="tombak]tombak -" [instrument]setar?>, the teaches now She violin. and setar plays ?brothers? of member female only is 1953 in born Kamkar was Shayda?. Ghashang the daf - the Kurdish drum which he has introduced to the classical Iranian repertoire. He is a graduate of the Faculty of Fine Arts in Tehran.

Pashang Kamkar was born in 1951. He plays the santur, and is the conductor of for the group. In 1969 Pashang himself became a santur teacher at the Center Art and Culture in Sanandaj. He studied at the Faculty of Fine Arts and has worked with Sanandaj Radio. Pashang has composed a number of accomplished works, and is one of the founder members of "Shayda".

Ghashang Kamkar was born in 1953 and is the only female member of the "brothers" and plays the setar and the violin. She now teaches the [instrument]setar to the growing number of Iranian women who are interested in becoming musicians.

Arjang Kamkar was born in 1956. As a child he was interested in painting, and so came to Tehran in 1978 to study art at the Faculty of Fine Arts. As he lived in a family of musicians, he learned to play the tombak, which he played for many years as a member of the Art and Culture Orchestra of Sanandaj.

Arsalan Kamkar was born in 1960. He has played violin in the Tehran Symphony Orchestra, and is also an excellent barbat player. His compositions are regularly performed and include a symphony called The Story of My Father's Land, written with his brother Ardeshir.

Ardeshir Kamkar was born in 1962. He came to Tehran in 1980 and continued his study of traditional arrangements by Mohommed Reza Lotfi and his brother Pashang. Ardeshir has always been keen to explore the range and capabilities of the kamancheh, for which he has written a number of pieces and books.

Ardavan Kamkar was born in 1968, and was taught to play the santur by his father when he was only four years old. Throughout his childhood he belonged to numerous musical groups, and often appeared on local radio. After seventeen years of santur playing, Ardavan has invented a new technique, and is a gifted soloist and improviser. He has also written a number of pieces and technical etudes for the santur.

  • Current Members: Hushang (director, composer)
  • Pashang Kamkar (santur)
  • Ghashang Kamkar (setar)
  • Bijan Kamkar (vocal, robab, daf)
  • Arjang Kamkar (tombak)
  • Arsalan Kamkar (barbat, vocal)
  • Ardeshir Kamkar (kamancheh)
  • Ardavan Kamkar (santur)
  • Saba Kamkar (vocal)
  • Maryam Ebrahimpur (vocal, ghichak)

Details

0 yorum:

 

My Blog List

Hello

Ortaya çıkan çeteleşme eğilimlerini erkenden tespit edememe ve yeterince tavır koyamama ikinci önemli stratejik yetmezliktir. Bu rolü güvenilir arkadaşlara bırakmak dogmatizmin diğer bir sonucudur. O kadar soylu değeri çarçur ederlerken, mutlaka fark edebilmeli ve dur diyebilmeliydim. PKK'nin bütün soylu çabalarına en büyük darbeyi bu yönlü gelişmeler vurmuştur. Adeta canavarlaşmış bazı kişiliklerin inanılmaz nitelik arz etmelerinin izahı güçtür. Büyük emeklerle hazırlanan yapının bu öğelere kolay teslim olması daha da anlaşılmaz konudur. Bendeki müthiş arkadaşlık anlayışı hep en iyisini yaparlar, en dürüstüdürler, ellerinden gelmeyecek iş yoktur, çağdaş havarilerdir biçimindeki dogmatizme varan inanış bu gelişmelerde etkili olmuştur. Geç uyandık. Tam uyandığımızda veya fark ettiğimizde, stratejik olarak hem zaman hem büyük çabaların ürünü başta genç savaşçılar, halk, maddi ve manevi birçok değer kaybedilmişti.1992-1993 derslerini daha derinliğine çıkarmalıydım. Irak-Kuveyt krizi ile 1991'de ülkedeki gruplarla olmak daha doğru olacaktı. 1982'lerde yapmadığım işi, atmadığım adımı bu sefer yapma ve atma biçiminde olmalıydı. Ortadoğu çalışmalarını ikinci plana bırakmak gerekirdi. Fakat aynı yaklaşım, yoğun takviyeler altından başarıyla kalkılacağına beni inandırmıştı. Binlerce nitelikli kadro içinden mutlaka sürece cevap verenlerin çıkacağı hep beklenmişti. Fakat hareketin bağrındaki çetecilik ve sorumsuz merkezi yaklaşım tüm katkıları boşa çıkarıyordu. Tarih göz göre göre başarısızlığa götürülüyordu. Disiplin ve fedakarlıkla fazla değer kurtarılamaz, görevler başarılamazdı. 1992 sonlarındaki Osman Öcalan'ın YNK ile boyun eğmeyi andıran uzlaşması, Murat Karayılan ve Cemil Bayık'ın intiharvari çabaları tesadüfen birleşerek sürecin daha büyük kaybını önledi. Köklü ders çıkarılması gereken nokta buydu. Ülke içi ihmal edilmemekle birlikte, merkezi kadro yapısının köklü çözümüne ihtiyaç vardı. Bunu Suriye üzerinde yeni okullar açmayla telafi etme ve aşırı tekrarlama çalışmaları beni oldukça tıkadı. Çabaların anlamı pek kalmamıştı. Bizzat müdahaleyi yapmada geç kalmıştım. O kadar değer kaybından sonra yönelmeyi kendime yediremiyordum. Tıkanmayı askeri değil, siyasi yollardan açma deneyimi daha anlamlı geliyordu. Askeri yönelim toptan intihara götürebilirdi. Siyasi çalışma ise, daha potansiyelli hareketi mümkün kılabilirdi. Yapıda tekdüzelik sürdü. Aynı tarz çalışmalar KONGRA GEL dönemine kadar yansıdı. Son iç bunalımların kökeni aslında ülkeye gidiş ve orada üsleniş, çalışma tarzı ve temel taktik anlayışların bir devamından ibarettir. Özeleştiriler anlamlı yapılmamıştı. Eski kişilik ve çalışma tarzında ısrar vardı. Bu da her zaman ve her yerde anlamsız kayıplara, yerine getirilemeyen görevlere, acılara ve sonuçta tasfiyelere yol açmaktan öteye gidemezdi.İkinci yaşam dönemi devlet odaklı olduğundan, ama daha henüz yitirilmemiş komünal demokratik duruş özelliklerinden ötürü çelişkiliydi. Sonucu bu çelişkilerin boğuşması belirleyecekti. 15 Şubat 1999 aynı zamanda devlet odaklı yürüyüşe ölüm darbesi indirmişti. Eğer devlet odaklı particilik, devletçilik bir hastalıksa, o halde 15 Şubat 1999'da tüm kapitalist dünya devletlerinin bana vurduğu darbe aynı zamanda üçüncü doğuşum için bir ilaç, bir ebelik rolünü oynayacaktı.Üçüncü yaşam dönemi, eğer adına ve özüne yaşam denilebilecekse, 15 Şubat 1999'dan sonuna kadar gidilebilecek aşama olarak ayrıştırılabilir. Belirgin niteliği, genelde devlet odaklı, özelde kapitalist modern yaşamdan kopuşla başlamasıdır. Tekrar yaban yaşama koşmuyorum. On bin yıl öncesine gidecek değilim. Ama insanlığın bazı temel değerlerinin o yıllarda gizli olduğu da kesindir. Uygarlığın bin bir hile ve zorbalıkla kestiği o dönem insanlığı bilimsel teknik seviyeyle bütünleştirilmedikçe, insanın gerçek kurtuluşu, özgürlüğü mümkün olamazdı.Uygarlık ve devlet odaklı yaşamdan kopmak gerileme değildir. Tersine doğadan ölümcül kopuşa, kan ve yalana dayalı şişirilmiş iktidar kişiliğinden vazgeçme belki de en temelli sağlığa kavuşma imkanıdır. Hastalıklı toplumdan sağlıklı topluma, sıkboğaz, obez, çevreden kopmuş, bir nevi kanserleşme olan aşırı şehirleşmiş toplumdan ekolojik topluma, tepeden tırnağa otoriter ve totaliter devletli toplumdan komünal demokratik ve özgür eşit topluma doğru bir yöneliş söz konusudur. Avcı kültürüyle hayvan katliamına, uygarlığın insan katliamına, kapitalizmin doğa felaketine yol açan zincirleme halkasından kurtulma yeni bir insanlığa kapıyı aralayabilir. Hayvanlarla dost, doğayla barışmış, kadınlarla dengeli güç yapısına dayanan, barışçıl, özgür eşit, aşklı yaşam, bilim ve tekniğin gücünü savaş ve iktidarın oyuncağı olmaktan çıkarmış ahlaklı politik bir kişilik, beni, en azından ENKİDU'yu şehre ve devlete bağlıyan çekim gücü kadar çekiyor, anlamlı kılıyor. Tek kişilik tutukevinin yarattığı bir özlemden kesinlikle bahsetmiyorum. Büyük bir düşünsel, ruhsal paradigmadan bahsediyorum. Kategorik yaklaşımdan, büyük güce tapınmadan, çağın, tüm uygarlıkların kan lekeleri altında parıldayan yaldızlı yaşamlarından gerçekten hem bıktım hem nefret ediyorum.Çocukken genlerime işlemiş avcı kültüründen ötürü gözümü kırpmadan başlarını kestiğim, kopardığım, kurnazca avladığım kuşlardan, vurduğum hayvanlardan özür dilemekle başlamak istiyorum yeni yaşam dönemime. En büyük saadetin kaşaneli köşklerde değil, yeşil çevreli kulübemsi mekanda yaşandığına inanıyorum. Doğayı tüm renkleri, sesleri ve anlamları içinde dinleyerek, bütünleşerek yaşamın erdemine ulaşılacağına inanıyorum. Gerçek ilerlemenin dev kentlerden ve iktidar otoritelerinden geçmediğine, tersine bunların en büyük hastalık kaynağı olduğuna; buna karşın eski köyü de, yeni kenti de aşmış, ekolojik yerleşimi bilimin ve tekniğin en son verileri ile karşılayan bir mekansal yaşamın gerçek devrim olduğuna inanıyorum. Aradaki kocaman uygarlık yapılarının insanlığın mezarı olduğuna inanıyorum. Bir gelecek yürüyüşü olacaksa, bu gerçekler temelinde olursa anlamlı ve yürümeye değer olduğuna inanıyorum.Hiyerarşik devletçi sınıf uygarlığından kopmak en büyük özeleştiridir. Bunu başaracağıma inanıyorum. İnsanlığın çocukluğuna, emekçilerin, halkların unutturulmuş tarihine, kadınların, çocukların ve çocuk ihtiyarların ütopyalarındaki özgür eşit dünyalarına katılmayı, başarıyı orada sağlamayı daha çok istiyorum.Bunların hepsi ütopya. Ama bazen ütopyalar mezardan beter yapılar içindeki yaşamın tek kurtarıcı esinidir. Günümüzdeki mezarlardan beter yapılardan tabii ki öncelikle ütopyayla çıkış yapılacaktır. Durumum hiçbir insana benzemiyor. Benzemesini de istemiyorum. Daha iyi anladığıma, hissettiğime göre iyi yoldayım. Anlamın ve hissin yaşattığı bir insan en güçlü insandır. Büyüklere benzeme günahını bir daha işlemeyeceğim kesindir. Zaten benzemeyi ne çok istedim ne de becerdim. İnsanlığın geçmişi daha gerçektir. Ona saygılı olacağım ve yaşamı orada arayıp bulacak ve yeniden başlatacağım. Gelecek bu çabaların işleyiş halinden başka bir şey değildir.Hep kendimi mi düşünüyorum? Değil. Savunmam tüm insanlık için bir şeyler öğretebilir. Yeniden yapılanmış PKK bütün soylu arkadaşlarımı, anlam gücü ve iradesi olan yoldaşlarımı birleştirebilir. KOMA GEL tüm Kürdistan halkını ve dostlarını demokratik bir çatı olarak toparlayabilir. Yaşamımıza, ülke ve toplumumuza rasgele saldıracaklara karşı HPG iyi bir savunma savaşı verebilir; anlayışsız, zalim ve haksızdan hesap sorabilir. En soylu kadınlarımız tüm zamanların tanrıça olgunluğu, anlayışlılığı, melek saflığı ve azizeliği ve Afrodit güzelliğini kimliğinde bütünleştiren PAJK'da birleşebilir.Bu savunmayla temel insanlık anlayış ve idealimi uygarlığın son temsilcisi olarak hayli gururlu ve kendinden emin AB'nin yargı organı AİHM'e sunarken, olumlu beklentilerden ziyade, sistemin kar büyücülüğüne alet olmaktan öteye bir rol oynamayacağından ötürü üzüntülerimi belirtebilirim. Daha demokratik, özgür ve adil toplum dileklerimle saygılarımı sunarım.27 Nisan 2004Tek Kişilik Tutukevi/ Mudanya/ BursaAbdullah ÖCALAN

Mezopotamia History © 2008 Business Ads Ready is Designed by Ipiet Supported by Tadpole's Notez