
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 15 Ağustos’a kadar açıklaması beklenen yol haritası Türk aydınları tarafından tartışılıyor. Gazeteci Cengiz Çandar, “Beğenin beğenmeyin, ister kızın ister köpürün, Abdullah Öcalan'ın bir ‘gücü’ var...” derken M. Ali Birand, Öcalan’ın yapacağı açıklamanın küçümsenmemesi gerektiğini vurguladı. Yasemin Çongar ise Öcalan’ın resmen değil, fiilen muhatap olduğunu kaydetti.
ÇANDAR: ÖCALAN’IN BİR GÜCÜ VAR
Referans gazetesi yazarı Cengiz Çandar, “Öcalan’ın yol haritasına doğru” başlıklı yazısında Öcalan ile ‘Resmi’ Türkiye’nin Kürt sorununa ilişkin kendi yol haritalarını sunacaklarını belirterek, önümüzdeki günlerin Kürt sorununun ‘şiddetten arındırılması’ yönünde gerçekten bir tarihi fırsat sunabileceğini yazdı.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, “Türkiye kendi iradesiyle çözümler üretir. Bunun meşru zeminleri bellidir. Bunların dışında zemin aramamak lazım” açıklamasına dikkat çeken Çandar şöyle diyor: “Sorunun çözümünde ‘devlet’in ön alacağını ve Abdullah Öcalan'ın ‘yol haritası’ndan daha önce bir şeyler açıklayacağının ‘ön habercisi’. Davutoğlu'nun sözlerini böyle ‘deşifre’ edersek, açıklaması anlam ve değer kazanıyor. Yani, çok yakında hükümetten Kürt sorununa ilişkin bir ‘çıkış’ bekleyebiliriz.”
Çandar, Kürt sorunu ile PKK sorununun aynı şeyler olmadığını savunan, ancak gelinen noktada ikisini birbirinden tümüyle ayırabilenin kolay ve gerçekçi olmadığını kaydettikten sonra şunları belirtiyor: ‘PKK, Kürt sorununun şiddet boyutunu ifade ediyor. Dolayısıyla şiddet boyutundan arındırılmadan, sorunun çözüm çabaları da bir yerde, herhangi bir aşamada tıkanıyor. Sorunu öncelikle şiddet boyutundan arındırmak gerekiyor. Abdullah Öcalan ismi, sorunun ta kendisi değilse bile ‘sorunun parçası’ olarak algılandı. Ya Abdullah Öcalan'ı ‘sorunun parçası’ olarak bırakacaksınız veya o ismi ‘çözümün bir parçası’ haline dönüştüreceksiniz…..”
“Beğenin beğenmeyin, ister kızın ister köpürün, Abdullah Öcalan'ın Türkiye Kürtlerinin ve hatta Kürt diasporasının hatırı sayılır bir bölümü üzerinde bir etkisi, bir ağırlığı var. Dolayısıyla beğenin beğenmeyin, ister kızın ister köpürün, Abdullah Öcalan'ın bir ‘gücü’ var...
Abdullah Öcalan'ın ‘çözümün bir parçası’ haline gelmesiyse, onun açıklayacağı ‘yol haritası’nın, sorunun ‘şiddet boyutu’ndan arındırılmasına ciddi, gerçek ve somut bir katkı sunması olur. Bu yönde bir ‘yol haritası’ oluşturulması teşvik edilmelidir...
Kürt sorununun şiddetten arındırılması demek, kimisinin PKK'lıların silahsızlandırılması olarak ifade ettikleri amaç, PKK'nın bir ‘silahlı asi örgüt’ olarak varlığını sürdürmesine gerek bırakmayacak, Türkiye'de Kürtlerin yasal zeminler üzerinde siyaset yapabilecekleri bir ortamı, hukuki yapısıyla oluşturmak demektir…
'Resmi Türkiye, 15 Ağustos'tan önce Kürt sorununa ilişkin kendi ‘yol haritası’nı açıklar ve bunun içeriği bir nebze İspanya'ya yaklaşırsa, Abdullah Öcalan'ın ‘yol haritası’nı da etkileyebilir. Önümüzdeki günler, Kürt sorununun ‘şiddetten arındırılması’ yönünde gerçekten bir ‘tarihi fırsat’ sunabilir...”
BİRAND: ÖCALAN’IN AÇIKLAMASI KÜÇÜMSENMEMELİ
Gazeteci M.Ali Birand ise “Çözüm merkezi Ankara ise…” başlıklı yazısında Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Ankara’da gazetecilere yaptığı açıklamaya işaret ederek “Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun dün Ankara’da gazetecilerle yaptığı basın toplantısında iki nokta çok dikkatimi çekti.
Bunların en başında geleni, Öcalan’ın 15 Ağustos’ta yapacağı açıklama ile ilgili bölümüydü.
Davutoğlu, doğrusuna dikkat çekmiş. Kürt Sorunu ve PKK terörü konusunda çözüm merkezinin Ankara olduğunu açıklamış” dedi.
Birand, ancak Öcalan’ın yapacağı açıklamayı da küçümsememek gerektiğini kaydederek şöyle diyor: “Davutoğlu’ndan herşeyi açıkça anlatmasını, paylaşmasını gayet tabi bekleyemezdik. Ancak Öcalan’ın yapacağı açıklamayı da küçümsememek gerekir. İmralı’nın açılımı, sorunu daha da zora sokabilir veya kolaylaştırabilir. Türkiye’yi rahatlatabilir veya gerilimi arttırabilir. Unutmayalım ki, Öcalan İmralı’da tutulsa dahi, hem Kürt kökenli vatandaşlarımızın bir bölümü, hem de PKK üstünde önemli prestiji vardır.
Davutoğlu somut verilerle ortaya çıkmadı, ancak yine de bazı hazırlıkların yapıldığının işaretlerini verdi. Yeter ki, zamanlama iyi ayarlansın ve atılacak adımlarda geri kalınmasın. Eğer gerçekten “tarihi bir süreçten” geçiliyor ise, bu süreci iyi yönetmek gerekiyor. Kamuoyu ‘birşeyler olacağı2 yönünde hazırlandı. Şimdi ‘olmadı, biz vazgeçtik’ denemez. Zira gerçekten, tüm işaretler bir şeyler olacakmış, bazı adımlar atılacakmış gibi geliyor. Bu fırsat yanlış yönetişim nedeniyle kaçırılmamalı.”
CONGAR: ÖCALAN FİİLİ MUHATTAP
Taraf gazetesinden Yasemin Çongar ise Öcalan’ın resmen değil, fiilen muhatap olduğunu söylüyor:
“…Kürt meselesi, bence Türkiye’nin en hayati meselesidir. İki nedenle böyle: Hem bu devletin demokratikleşme, sivilleşme, şeffaflaşma alanındaki zafiyetinin acısını en çok Kürtler çektiği için, hem de Kürt meselesi ve onun beslediği savaş sona ermedikçe bu ülkenin tam anlamıyla demokratikleşmesi, sivilleşmesi, şeffaflaşması hayal olduğu için...
Bu memleket, çeyrek yüzyıllık savaşın topraklarına gömdüğü suç ve şer mirasını söküp atmadıkça ve bu devlet, savaşın yamacında, eli silahsız Kürtlere ettiği zulmün günahından arınmadıkça “temiz” bir ülkede yaşayamayacağız hiçbirimiz...”
Öcalan’ın avukatları ile bir görüşmede, sözü Başbakan’a getirip “Kürt sorununda mecbur kaldığı için birtakım adımlar atıyor” dediğini anımsatan Çongar, şöyle devam ediyor: “İşin ironik yanı şu ki ben de aynen böyle düşünüyorum ve ‘mecburiyet’ olgusunu her türlü ideolojik tercih veya siyasi niyetten daha çok önemsediğim, daha kuvvetli ve güvenilir bulduğum için de, hem Başbakan’ın hem de başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Emre Taner olmak üzere etkin bürokratların, Türkiye’nin bu savaşı bitirmeye artık ‘mecbur’ olduğunu anlamalarını çok değerli buluyorum.”
Bugün Kürt meselesinin barışçı çözümünün birçok düzeyde ve birçok katman için varoluşsal bir mesele olduğunu kaydeden Çongar: Barışçı çözümün ‘mecburiyet” halini alması “mutlak” olduğu anlamına gelmiyor ama siyasi, iktisadi, diplomatik alanda birçok iç ve dış vektörün aynı yöne doğru hareketlenmesini sağlıyor. Öcalan, bu hareketlenmenin en önemli unsurlarından biri.… Lâfı dolandırmadan söyleyeyim; devlet barışçı çözüm için Öcalan’ı muhatap alması gerektiğinin farkında. Ve bu, dün de bu sütunda yazdığım gibi, ‘resmen’ değil, ‘fiilen’ gerçekleşecek…
... Öcalan yapacağı açıklamayla, Türkiye’nin kaderini belirleyebilecek güce halen sahip… Öcalan’ın bugün artık dağdan ziyade, şehirde etkili bir lider olduğuna inanıyorum. Öcalan’ın söyleyeceği sözün gücü, dağdaki militanın ona kulak verecek olmasından belki daha da fazla, ovadakilerin onu dinleyecek olmasında. Öcalan, devlet için “mecburi bir muhatap” çünkü Güneydoğu’nun kentlerinde, kasabalarında, köylerinde, toz toprak içinde, yalın ayaklarıyla koşuşturan binlerce küçük kız ve oğlanın dillerinden bugün hâlâ düşmeyen tekerleme ‘Biji Apo’ diye başlıyor. ‘Dağın’ ise, bir kadın militanın bana bir buçuk yıl önce karlı bir Kandil gecesinde söylediği gibi ‘kendine özgü bir şeriatı var...’ Ve Öcalan’la devletin ortak zorluğu da esas burada.”
ANF NEWS AGENCY

0 yorum:
Yorum Gönder