2 Ağustos 2009 Pazar

Sureci Yurutemiyorlar



İSTANBUL - Öcalan, “Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Meclis Başkanlığı siz de olacak, yine çözmeyeceksiniz, o zaman bu bir oyalamadır. Mesele demokratik bir anayasa ile çözülebilir, niye yapmıyorsunuz? Erdoğan bu süreci yürütemiyor” dedi.



Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede Kürt sorunu önündeki engel zihniyet ve yapıları değerlendiren Öcalan, “Türkiye’deki yaklaşık beş altı bin akademisyenin yüzde sekseninin ulusalcı ve milliyetçi olduğu söyleniyor. Yüz elli yıldır böyle yaşamaya alışmışlar. Böyle bir zihniyet var, kendiliğinden alışılagelmiş bir faşist zihniyettir. Ama bu aşılacak ve aşılmak zorunda. Bu kesimler örgütlü değillerdir ama zihniyetleri bu. Ancak zaman zaman bunlar örgütlendirilerek çeşitli amaçlar için kullanılmışlardır” dedi.

BAYKAL BOZGUNCULUK YAPIYOR

Öcalan, şöyle devam etti: “Baykal ve CHP bozgunculuk yapıyor. CHP, son üç yıldır AKP’ye alternatif olabilirdi ancak nedense olamadı. Baykal ve CHP iktidar olmak istemiyor. CHP’nin mantığı, “kontrolümde olsun, iktidar olmasam da olur” Adeta böyle arkadan gizlice yönetme çabasındadır, gizli iktidarını koruma derdindedir. Ergenekon ve ordu arasında gidip geliyor, darbecilerle işbirliği yapıyor. Bu zihniyet 1880’lerden bu yana 130 yıldır devam etmektedir. Bu ittihatçı zihniyetidir, komitacı, darbeci bir zihniyettir. Bu ta Abdulhamit’e kadar gidiyor. Bunlar önce Abdülhamit sonra Abdulaziz’i hatta Mustafa Kemal’i de bu şekilde kuşatmaya almışlardır. Abdülhamit nasıl kuşatıldıysa Mustafa Kemal de öyle kuşatıldı. Yine bu anlayış Menderes, Demirel, Özal, Erbakan, Ecevit’i de kuşattı. Menderes’i ipe götürdüler, Özal’ı da götürdüler. Uzunca bir müddet Demirel’i kullandılar, gidip gelmeleri oldu, Demirel Türkiye’nin Cossiga’sıdır. Bir müddet Erbakan’ı kullandılar, işleri bitince alıp kenara attılar. Ecevit, biraz daha dürüsttü ancak onu da kullandılar.”

SOLDA CİDDİ BOŞLUK VAR

Çatı partisi girişimini değerlendiren Öcalan, şu hususlara dikkat çekti: “Çatı partisi salt Kürt sorununu çözme partisi değildir. Genel anlamıyla Türkiye’nin demokratikleşme hareketidir. Türkiye’nin birçok sorununu çözme hedefi olan bir projedir. Türkiye’nin en önemli sorunu demokratikleşme sorunudur. Çatı Partisinin ismi önemli değil. Türkiye’de sol, sosyalist ve emek cephesinde ciddi anlamda bir boşluk var. Sendikalar basit bir ücret sorununu dahi çözemeyen bir konumdadırlar. Kürt ve DTP tarafında ise nispeten bizim doldurduğumuz bir öz var, iki üç milyon oy alıyorlar. Belli etkileri var, sınırlı bir başarı söz konusudur. Esasen sol, sosyalist kesimin Türkiye’nin demokratikleşmesinde öncü olması gerekiyor. Boşluk devam ediyor. Halen bunu dolduran bir kesim yok. Bizim bunlara hükmetmemiz mümkün değil, kaldı ki DTP’ye dahi hükmetmiyoruz. Şunu yap, bunu yap demiyoruz, bu doğru da değil, önerilerde bulunuyorum.”

ALEVİLİĞİ BİLMİYORLAR

Öcalan, şöyle devam etti: “Yöneticilik demek koltuğa kurulmak değildir. Partiyi büyütmeyeceksin, kadro kazandırmayacaksın, bir Akademiyi dahi kuramayacaksın, geliştiremeyeceksin, demokratik belediyecilik anlayışını geliştiremeyeceksin, doğru düzgün bir örgütlenme yapmayacaksın, böyle olmaz. Hazır oyları dahi toplayamayacaksın, Diyarbakır’da, Dersim’de kültür evleri açılmalı. Dersim’de demokratik belediyecilik önemli. Demokratik belediyecilik anlayışı gelişmelidir. Alevilik diyorlar, aleviliğin ne olduğunu, kökenini bilmiyorlar. Aleviliği doğru düzgün tartışan iki alevi aydını görmedim. Halen bir akademi, kent meclisleri kurulabilmiş değil. AKP yüze yakın akademi kurdu. AKP, benim söylediklerimi alıp pratikleştirmeye çalışıyor ama aynı çaba DTP’de yok. Bana önderlik falan diyorlar, ama ben önderlik için, bir önderin yapabileceği her şeyi yaptım. Binlerce konferansım var, kitaplarım var, eserlerim var. Bunlar her şeyi yeterince açıklıyor. Bunları alıp okumalıdırlar, uygulamalıdırlar.”

HERKES BENDEN BİR ŞEYLER BEKLİYOR

Öcalan, açıklayacağı yol haritası ile ilgili şu bilgileri verdi: “Açıklayacağım yol haritasında akil adamlara değineceğim, aydınlara da rol düşüyor. Türkiye’deki radikal demokratlara sesleniyorum. Görev ve sorumluluk alsınlar. Türkiye’de üç çeşit demokrat var. Liberal, Muhafazakâr ve Radikal demokratlar. Ben radikal demokratım. Çözümün öncülüğünü radikal demokratlar yapacaktır. Tarihi günler yaşıyoruz, tarihi bir süreçten geçiyoruz. Bir, bir buçuk ay sonra süreç değişebilir. Ben yol haritasını Ağustos 15’ine kadar yetiştireceğim. Herkes benden birşeyler bekliyor, rol almamı istiyor.

MİSAK-I MİLLİ

Misak’ı Milli’nin içerisinde şu anki bilinen Türkiye sınırları değil, Musul-Kerkük ve Suriye’deki Kürtler de dahildir. Misak-ı Milli, o dönem Meclisin aldığı bir karardır. Misak-ı Milli, milli ant demektir. Misak-ı Milli derken sınırların kalkmasından, değişmesinden söz etmiyorum. Günümüz şartlarında zaten sınırların kalkmasına gerek yok. Misak-ı Milli Kürt Türk birlikteliğini ifade ediyor. Kurtuluş savaşı Türkler ve Kürtlerin ortak savaşıdır. 10 Şubat 1922 tarihinde Meclis’in gizli oturumlu 18 maddelik bir kararı var. Bu karar 64 red oyuna karşılık 373 kabul oyuyla kabul edilmiş bir yasadır. Dikkat edilirse 64’e 373! Bu, Meclis arşivlerinde mevcuttur, devlet yetkilileri bunu biliyorlar. Bu kararla Kürdistan’a başta özerklik olmak üzere birçok hak tanınmış. Benim bu tarihli oturumdaki karardan haberim yoktu, bilmiyordum. Mektup yazan arkadaşa teşekkür ediyorum. Yine 1921 Anayasası var. Bu ülkenin ve Cumhuriyetin kuruluş aşamasında hazırlanan bir anayasadır. Bunun uygulanmasını istiyoruz. Diyoruz ki, bu kararı sizin meclisiniz aldı, bunu uygulayın.”

ERDOĞAN BU SÜRECİ YÖNETEMİYOR

“Gül ve Erdoğan’a daha önce defalarca mektup yazdım. Yedi yıldır sabrediyorum. Önemli açıklamalar yapıyorlar, hadi buyrun yapın. Çözeceğiz diyorsunuz niye çözmüyorsunuz? Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Meclis Başkanlığı siz de olacak, devletin en önemli üç yetkilisi sizden olacak, yine de siz çözmeyeceksiniz, o zaman bu bir oyalamadır. Anayasa yapacağız, hazırlayacağız diyorsunuz, yapmıyorsunuz. Yapsanıza demokratik anayasayı, çıkarsanıza. Mesele demokratik bir anayasa ile çözülebilir, niye yapmıyorsunuz? Erdoğan bu süreci yürütemiyor. Kürt sorunun çözümünde bir ekonomi diyorlar, bir siyaset diyorlar. Olmadı, ekonomiyi başa alalım diyorlar. Bunların siyaset biliminden de haberi yok, siyasi sorun çözülmeden, diğer sorunlar çözülemez. CHP, Baykal ve Bahçeli ile ağız dalaşına girmekle sorunlar çözülemez. Urumçi-Türkistan sorununda dahi bir şey yapamadılar, sözleri geçmiyor. Halkları yöneten kişilerin büyük sorumlulukla hareket etmeleri gerekir. Devlet adamlığı bunu gerektirir. Başörtüsünü açalım mı kapatalım mı, askeri sivil mahkemede yargılayalım yargılamayalımla olmaz. Hepsi demokratik anayasa ile çözülür. Bask deniliyor, İspanyollar Franco rejimini demokratik bir anayasa ile aştılar. Batı’yı eleştiriyoruz ama onların aydınları vardı, entelektüel düzeyleri yüksekti. Bunu başardılar. Başbakan bu örneği alsın, okusun, öğrensin. Yine Fransa’da De Gaulle örneği var, Fransa şu anda Beşinci Cumhuriyeti kuruyor.”

BARIŞ OLMAZSA KÜRTLER BU STATÜYÜ KABUL ETMEZ

“Halen de ABD ve İngiltere benim sırtımdan siyaset yapmaya devam ediyor, bize karşı daha tehlikeli ve etkili liderler çıkarabilirler, komplo devam ediyor. Bu beni çok rahatsız ediyor. Bu sorumluluğu tek başıma üstlenmek istemiyorum. Tam 11 yıldır sabrediyorum. Barış olacaksa adam gibi barış, savaş olacaksa adam gibi bir savaş olmalı. Geçmişte aklımın hayalimin almadığı olaylar oldu. Bir korucu yüzünden ailesini tasfiye etme gibi olaylar yaşandı. Bu benim yöntemim değil, hayat felsefemde de böyle bir şeye yer yoktur. Şimdi de onların yaptıklarını korucular yapıyor. Bilge köyü dahil birçok yerde yaptılar, yapıyorlar., Dörtlü Çeteden sıkça bahsetmiştim. Çözüm gelişmezse ben aradan çekileceğim. Bir-bir buçuk ay sonra süreç farklı bir yöne de evrilebilir. Sonbahara kadar çok şey değişebilir. Savaş olursa Kürdistan kopuşa gider. Biz ısrarla barışı savunuyoruz, barışı getirmeyenler sorumlu olur. Türkiye’deki mevcut statüyü Kürtler kabul etmez, bu statü kabul edilemez. Savaş her iki tarafa da kaybettirir, savaş halklara kaybettirir. Afganistan, Pakistan’ın durumu ortada. İran, Suriye, Irak durumları ortada. İran bozgunculuk yapabilir. Irak’ta, Musul-Kerkük’te, Telafer’de hergün bombalar patlıyor, onlarca insan hayatını kaybediyor. Bu işler Maliki gibilerle olmaz, çözülmez.”

DEMOKRATİK HALK KONGRESİ YAPILABİLİR

Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: “Kürtlerin birliği konusunda dört pratik beş teorik ilke sunmuştum. Bunu daha da geliştirebilirler. Bunu Güney’de yapılması düşünülen Konferans için de önermiştim. Eğer Konferans yapılamıyorsa, yine tüm Kürt çevrelerinin katılacağı bir Kongre tarzında da olabilir. Demokratik Halk Kongresi adı altında da olabilir. Bu Kongre, 15 Ağustos veya Ağustos sonuna kadar yapılmalıdır. Cezaevindeki arkadaşlara, halkımıza selamlarımı iletiyorum.”

ANF

0 yorum:

 

My Blog List

Hello

Ortaya çıkan çeteleşme eğilimlerini erkenden tespit edememe ve yeterince tavır koyamama ikinci önemli stratejik yetmezliktir. Bu rolü güvenilir arkadaşlara bırakmak dogmatizmin diğer bir sonucudur. O kadar soylu değeri çarçur ederlerken, mutlaka fark edebilmeli ve dur diyebilmeliydim. PKK'nin bütün soylu çabalarına en büyük darbeyi bu yönlü gelişmeler vurmuştur. Adeta canavarlaşmış bazı kişiliklerin inanılmaz nitelik arz etmelerinin izahı güçtür. Büyük emeklerle hazırlanan yapının bu öğelere kolay teslim olması daha da anlaşılmaz konudur. Bendeki müthiş arkadaşlık anlayışı hep en iyisini yaparlar, en dürüstüdürler, ellerinden gelmeyecek iş yoktur, çağdaş havarilerdir biçimindeki dogmatizme varan inanış bu gelişmelerde etkili olmuştur. Geç uyandık. Tam uyandığımızda veya fark ettiğimizde, stratejik olarak hem zaman hem büyük çabaların ürünü başta genç savaşçılar, halk, maddi ve manevi birçok değer kaybedilmişti.1992-1993 derslerini daha derinliğine çıkarmalıydım. Irak-Kuveyt krizi ile 1991'de ülkedeki gruplarla olmak daha doğru olacaktı. 1982'lerde yapmadığım işi, atmadığım adımı bu sefer yapma ve atma biçiminde olmalıydı. Ortadoğu çalışmalarını ikinci plana bırakmak gerekirdi. Fakat aynı yaklaşım, yoğun takviyeler altından başarıyla kalkılacağına beni inandırmıştı. Binlerce nitelikli kadro içinden mutlaka sürece cevap verenlerin çıkacağı hep beklenmişti. Fakat hareketin bağrındaki çetecilik ve sorumsuz merkezi yaklaşım tüm katkıları boşa çıkarıyordu. Tarih göz göre göre başarısızlığa götürülüyordu. Disiplin ve fedakarlıkla fazla değer kurtarılamaz, görevler başarılamazdı. 1992 sonlarındaki Osman Öcalan'ın YNK ile boyun eğmeyi andıran uzlaşması, Murat Karayılan ve Cemil Bayık'ın intiharvari çabaları tesadüfen birleşerek sürecin daha büyük kaybını önledi. Köklü ders çıkarılması gereken nokta buydu. Ülke içi ihmal edilmemekle birlikte, merkezi kadro yapısının köklü çözümüne ihtiyaç vardı. Bunu Suriye üzerinde yeni okullar açmayla telafi etme ve aşırı tekrarlama çalışmaları beni oldukça tıkadı. Çabaların anlamı pek kalmamıştı. Bizzat müdahaleyi yapmada geç kalmıştım. O kadar değer kaybından sonra yönelmeyi kendime yediremiyordum. Tıkanmayı askeri değil, siyasi yollardan açma deneyimi daha anlamlı geliyordu. Askeri yönelim toptan intihara götürebilirdi. Siyasi çalışma ise, daha potansiyelli hareketi mümkün kılabilirdi. Yapıda tekdüzelik sürdü. Aynı tarz çalışmalar KONGRA GEL dönemine kadar yansıdı. Son iç bunalımların kökeni aslında ülkeye gidiş ve orada üsleniş, çalışma tarzı ve temel taktik anlayışların bir devamından ibarettir. Özeleştiriler anlamlı yapılmamıştı. Eski kişilik ve çalışma tarzında ısrar vardı. Bu da her zaman ve her yerde anlamsız kayıplara, yerine getirilemeyen görevlere, acılara ve sonuçta tasfiyelere yol açmaktan öteye gidemezdi.İkinci yaşam dönemi devlet odaklı olduğundan, ama daha henüz yitirilmemiş komünal demokratik duruş özelliklerinden ötürü çelişkiliydi. Sonucu bu çelişkilerin boğuşması belirleyecekti. 15 Şubat 1999 aynı zamanda devlet odaklı yürüyüşe ölüm darbesi indirmişti. Eğer devlet odaklı particilik, devletçilik bir hastalıksa, o halde 15 Şubat 1999'da tüm kapitalist dünya devletlerinin bana vurduğu darbe aynı zamanda üçüncü doğuşum için bir ilaç, bir ebelik rolünü oynayacaktı.Üçüncü yaşam dönemi, eğer adına ve özüne yaşam denilebilecekse, 15 Şubat 1999'dan sonuna kadar gidilebilecek aşama olarak ayrıştırılabilir. Belirgin niteliği, genelde devlet odaklı, özelde kapitalist modern yaşamdan kopuşla başlamasıdır. Tekrar yaban yaşama koşmuyorum. On bin yıl öncesine gidecek değilim. Ama insanlığın bazı temel değerlerinin o yıllarda gizli olduğu da kesindir. Uygarlığın bin bir hile ve zorbalıkla kestiği o dönem insanlığı bilimsel teknik seviyeyle bütünleştirilmedikçe, insanın gerçek kurtuluşu, özgürlüğü mümkün olamazdı.Uygarlık ve devlet odaklı yaşamdan kopmak gerileme değildir. Tersine doğadan ölümcül kopuşa, kan ve yalana dayalı şişirilmiş iktidar kişiliğinden vazgeçme belki de en temelli sağlığa kavuşma imkanıdır. Hastalıklı toplumdan sağlıklı topluma, sıkboğaz, obez, çevreden kopmuş, bir nevi kanserleşme olan aşırı şehirleşmiş toplumdan ekolojik topluma, tepeden tırnağa otoriter ve totaliter devletli toplumdan komünal demokratik ve özgür eşit topluma doğru bir yöneliş söz konusudur. Avcı kültürüyle hayvan katliamına, uygarlığın insan katliamına, kapitalizmin doğa felaketine yol açan zincirleme halkasından kurtulma yeni bir insanlığa kapıyı aralayabilir. Hayvanlarla dost, doğayla barışmış, kadınlarla dengeli güç yapısına dayanan, barışçıl, özgür eşit, aşklı yaşam, bilim ve tekniğin gücünü savaş ve iktidarın oyuncağı olmaktan çıkarmış ahlaklı politik bir kişilik, beni, en azından ENKİDU'yu şehre ve devlete bağlıyan çekim gücü kadar çekiyor, anlamlı kılıyor. Tek kişilik tutukevinin yarattığı bir özlemden kesinlikle bahsetmiyorum. Büyük bir düşünsel, ruhsal paradigmadan bahsediyorum. Kategorik yaklaşımdan, büyük güce tapınmadan, çağın, tüm uygarlıkların kan lekeleri altında parıldayan yaldızlı yaşamlarından gerçekten hem bıktım hem nefret ediyorum.Çocukken genlerime işlemiş avcı kültüründen ötürü gözümü kırpmadan başlarını kestiğim, kopardığım, kurnazca avladığım kuşlardan, vurduğum hayvanlardan özür dilemekle başlamak istiyorum yeni yaşam dönemime. En büyük saadetin kaşaneli köşklerde değil, yeşil çevreli kulübemsi mekanda yaşandığına inanıyorum. Doğayı tüm renkleri, sesleri ve anlamları içinde dinleyerek, bütünleşerek yaşamın erdemine ulaşılacağına inanıyorum. Gerçek ilerlemenin dev kentlerden ve iktidar otoritelerinden geçmediğine, tersine bunların en büyük hastalık kaynağı olduğuna; buna karşın eski köyü de, yeni kenti de aşmış, ekolojik yerleşimi bilimin ve tekniğin en son verileri ile karşılayan bir mekansal yaşamın gerçek devrim olduğuna inanıyorum. Aradaki kocaman uygarlık yapılarının insanlığın mezarı olduğuna inanıyorum. Bir gelecek yürüyüşü olacaksa, bu gerçekler temelinde olursa anlamlı ve yürümeye değer olduğuna inanıyorum.Hiyerarşik devletçi sınıf uygarlığından kopmak en büyük özeleştiridir. Bunu başaracağıma inanıyorum. İnsanlığın çocukluğuna, emekçilerin, halkların unutturulmuş tarihine, kadınların, çocukların ve çocuk ihtiyarların ütopyalarındaki özgür eşit dünyalarına katılmayı, başarıyı orada sağlamayı daha çok istiyorum.Bunların hepsi ütopya. Ama bazen ütopyalar mezardan beter yapılar içindeki yaşamın tek kurtarıcı esinidir. Günümüzdeki mezarlardan beter yapılardan tabii ki öncelikle ütopyayla çıkış yapılacaktır. Durumum hiçbir insana benzemiyor. Benzemesini de istemiyorum. Daha iyi anladığıma, hissettiğime göre iyi yoldayım. Anlamın ve hissin yaşattığı bir insan en güçlü insandır. Büyüklere benzeme günahını bir daha işlemeyeceğim kesindir. Zaten benzemeyi ne çok istedim ne de becerdim. İnsanlığın geçmişi daha gerçektir. Ona saygılı olacağım ve yaşamı orada arayıp bulacak ve yeniden başlatacağım. Gelecek bu çabaların işleyiş halinden başka bir şey değildir.Hep kendimi mi düşünüyorum? Değil. Savunmam tüm insanlık için bir şeyler öğretebilir. Yeniden yapılanmış PKK bütün soylu arkadaşlarımı, anlam gücü ve iradesi olan yoldaşlarımı birleştirebilir. KOMA GEL tüm Kürdistan halkını ve dostlarını demokratik bir çatı olarak toparlayabilir. Yaşamımıza, ülke ve toplumumuza rasgele saldıracaklara karşı HPG iyi bir savunma savaşı verebilir; anlayışsız, zalim ve haksızdan hesap sorabilir. En soylu kadınlarımız tüm zamanların tanrıça olgunluğu, anlayışlılığı, melek saflığı ve azizeliği ve Afrodit güzelliğini kimliğinde bütünleştiren PAJK'da birleşebilir.Bu savunmayla temel insanlık anlayış ve idealimi uygarlığın son temsilcisi olarak hayli gururlu ve kendinden emin AB'nin yargı organı AİHM'e sunarken, olumlu beklentilerden ziyade, sistemin kar büyücülüğüne alet olmaktan öteye bir rol oynamayacağından ötürü üzüntülerimi belirtebilirim. Daha demokratik, özgür ve adil toplum dileklerimle saygılarımı sunarım.27 Nisan 2004Tek Kişilik Tutukevi/ Mudanya/ BursaAbdullah ÖCALAN

Mezopotamia History © 2008 Business Ads Ready is Designed by Ipiet Supported by Tadpole's Notez