2 Ağustos 2009 Pazar

Rol almam için şartlarımın düzelmesi lazım



Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla bir araya geldi. Edinilen bilgiye göre görüşmede Öcalan çatışmaların durması ve sorunun çözümünde rol oynayabilmesi için şartlarının düzeltilmesi gerektiğini belirtti.

Aydınlar tarafından yürütülen Kürt sorunu tartışmalarına değinen Öcalan, “Sorun af değil. Benim af edilip edilmemem sorunu değildir asıl mesele. Sorunlara ciddiyetle yaklaşmak gerekiyor. Pazarlık da yapmıyoruz. Toplumsal bir uzlaşı ve müzakeredir yapmaya çalıştığımız. Sorun benim af edilip afedilmemle ilgili değil. Sorun çok daha derinlerdedir. Ben 10 yıldır bu sorunun çözülmesi için elimden geleni yapmaya çalıştım. Türkiye’de pekçok aydın sorunu tam olarak derinliğine kavrayabilmiş değil” diye konuştu.

MÜZAKERE BAŞLAYACAK

Öcalan, şöyle devam etti: “Şimdi bu sorunun çözülmesi için toplumsal bir uzlaşı veya müzakere başlayacak gibi görünüyor. Bunun olması önemlidir. İyi sonuçlanması gerekiyor. Daha önceleri ben de farklı düşünüyordum. Devrimi düşünüyorduk. Türkiye’de devrim ve karşı devrim nasıl yapılır bunları biliyorum. Şuan bunların hepsini kavramış haldeyim. Tarihi, devrimleri inceledim. Hobsbawm’ı inceledim. Biz devrimi çok derinleştirebilirdik. Ama bu çok acılı olurdu. Biz bu acılara sebebiyet vermek istemedik. Bu açıdan sorunu demokratik tarzda çözmeyi istedik. Demokratik tarz ve yöntemlerle toplumun hakları, demokrasi talepleri, özgürlük idealleri, tahakkuk ettirilebilir. Türkiye’de çok sayıda sorun var, işsizlik sorunu var. Bugüne kadar savaşa 300 milyar dolar gittiği söyleniyor. Şuan büyük bir kriz var. Kapitalizm her tarafı tutmuş, her kesimi yutuyor. Bu kapitalizm bu kadar vahşi bir şekilde uygulanırken hiçbir sorun çözülmez. Ben kapitalizmi ortadan kaldırabiliriz demiyorum, ancak kapitalizmi sınırlandırabiliriz. Bunun için çok doğru ve derin bir şekilde sorunlara yaklaşmak gerekir.”

ROL İÇİN ŞARTLARIMIN DÜZELMESİ LAZIM

“Bu sorunun demokratik çözümü için bir müzakereye ihtiyaç vardır. Bu sorunu nasıl müzakere edeceksin, nasıl çözeceksin? Ben burada defalarca söyledim, bu kanı durdurmak istiyorum. Bu çatışmaları durdurmak istiyorum. Benim tarihi bir sorumluluğum var. Bugüne kadar bu tarihi sorumluluğu yerine getirmeye çalıştım. Çatışmanın ölümlerin olmaması için büyük dikkat gösterdim. Eğer ben burada elimi çekersem korkunç şeyler de olabilir. Bölgede muazzam politik kültür oluşmuş, beş on bin silahlı kişi var dağlarda, Kürtlerin her türlü gücü de var. Hiç kimse durduramaz. Eğer burada bu ölümleri, çatışmaları durdurmam isteniyorsa, benim rol almam isteniyorsa o zaman şartlarımın da düzeltilmesi gerekir. Ben burada bu şartlarda hiçbir şey yapacak durumda değilim. istesem de bunu yapamam. Bir kere sağlık sorunlarım el vermiyor buna. Bu sağlık sorunlarıyla bu şartlarda bu sorumluluğu yürütmem mümkün de değil. Yani bu şartlarla bu sorumluluğu üstlenip, bu rolü oynamam mümkün görünmemektedir.”

Görüşmede sağlık durumuna dikkat çekerek Öcalan, “Prostat ilacı kullanıyordum. Xatral isimli ilaç. İlacı kestiler, vücudum üzerinde olumsuz etkileri oluyordu, bu nedenle kestiler. Çok güçlü yan etkileri vardı. Olumsuz etki göstermeye başlamıştı. Geceleri uyanıyordum, zorluyordu” dedi.

DTP DAHİL KİMSE ANLAMIYOR

“Bu durumda benim dışımda siz nasıl çözerseniz, çözün, bu beni bağlamaz. Başkaları beni temsil etmez. Örneğin DTP ile mi çözmek istiyorsunuz. Sizi engelleyen kimse mi var? Çözün. Sorunu bu şekilde çözebilecekseniz çözün. Zaten DTP de dahil Türkiye’deki partilerden hiçbirisi de sorunu tam olarak anlayamıyor, kavrayamıyor. AKP’nin de sorunu yeteri kadar kavradığını zannetmiyorum. AKP sorunun yeteri kadar farkında değil, sorun umurunda da değil. Bir kaç danışmanın görüşlerine başvuruyorlar. Soruna bu şekilde yaklaşıyorlar. Diğer partiler de öyle. Hatta daha kötü yaklaşıyorlar. CHP de öyle. MHP ve CHP sorumlu davranmalıdır artık.”

15 AĞUSTOSTAN SONRA ÇEKİLECEĞİM

“Ben 15 Ağustos’ta kendi yol haritamı sunduktan sonra çekileceğim. Artık çözümün nasıl olacağına ilişkin Kürtler kendi kararını verir, PKK kendi kararını verir, DTP kendi kararını verir, Kürt halkı kendi kararını verir. Herkes kendi kararını kendisi verir. Ben buradan dağdaki adam hakkında karar verecek durumda değilim. Orada her gün eziyeti çeken kendisi. Sorunun içinde olan kendisi. Ben burada dağdaki insan için karar veremem. Hatta Kandil merkezi dahi karar veremez. Her grup her kişi kendi kararını kendisi verir. Çünkü eziyeti kendisi çekiyor, kendisi ölüyor, kendisi mücadele veriyor. Benim bu şartlarda bu konularda bir şey belirtmem doğru olmaz. Kürtlerin de 40 bin şehidi var. Değerleri var. Çok büyük mağduriyetleri var. Kürtler kendi kararlarını kendileri verirler.”

AYLARCA MÜZAKERELERE İHTİYAÇ VAR

“Herkes sorunun çözümünü bana havale etmeye çalışıyor. Işin içinde bir çok faktör var. Ben bu faktörlere hakim değilim. Haber de alamıyorum, birçok şeyden haberim yok. Kaldı ki sosyal olaylar böyle gelişmez, tek kişi üzerinden yürümez. Sosyal olayların gidişatı çok yönlüdür. Bunu iyi kavramak gerekiyor. Ben ancak katkı sunabilirim. O da şartlarım değişirse. Türkiye’de bu sorunu derinliğine kavrayan kimse var mı? Sorunu benimle tartışabilecek, derinliğine tartışabilecek bir akademisyen, bir kişi var mı? Bu sorunlar o kadar basit değil, sorunlara o kadar basit yaklaşmamak gerekir. Kürt sorununun sadece güvenlik konseptini, emniyet boyutunu masaya yatırmak için, çözüme kavuşturmak için aylarca müzakere etmek lazım. Sorunun diğer boyutları sosyal, kültürel, ekonomik bunlar için de hakeza.”

KÜRT TÜRKSÜZ TÜRK KÜRTSÜZ OLMAZ

“Ben de savaşı çok tırmandırabilirdim ama benim kişiliğim buna engeldir. Ben savaşı istemedim. Halen de ölümleri önlemek istiyorum, kimsenin ölmesini istemiyorum. Eğer benim bu sorumluluğumu yerine getirmemi istiyorlarsa buyursunlar tartışalım. Kim bölücü kim değil ortaya çıkar. Kim ölümlerden yana, kim ölümleri engelliyor ortaya çıkacaktır. Bahçeli bu sürece karşı sert konuşuyor. Bunlar söylediklerinin ne anlama geldiğini biliyorlar mı? Biliyorlar. Bildikleri halde böyle konuşuyorlar. Ey Bahçeli! Eskiden arkanızda hangi güçlerin olduğunu biliyoruz. 1944’te başladı, sizden 16 kişi Amerika’ya gönderildi, belirli eğitimlerden geçtiler. 70’lerde solcuları bitirdiniz, şimdi de Kürtleri bitirmeyi düşünüyorsunuz. Amerika size 70’lerde “Vur” dedi vurdunuz, “Dur” dedi durdunuz. Kendi gücünüzle hareket etmediniz. Şimdi de Kürtleri bitirmeyi kafanıza koymuşsunuz. Şunu anlamak gerekiyor. Kürt Türksüz, Türk de Kürtsüz olmaz. Kürt olmadan siz bitersiniz. Kürt olmadan Türk de biter. Bunu en büyük milliyetçiniz Ziya Gökalp söylüyor. Gökalp bunu keşfetmiş. Milliyetçiliğin babasıdır, siz neden anlamıyorsunuz.”

CHP DEMOKRATİKLEŞİRSE YÜZDE 40 ALIR

“Baykal CHP’yi Ergenekonla ilişkilendirerek bitirme noktasına getirdi. CHP’nin Ergenekon’dan kendisini kurtarması gerekir. Böyle olursa demokratik bir çizgiye çekilerse CHP’nin önü açılır, 1971’de, Ecevit zeki bir adamdı, Ergenekon’un oyununa gelmedi, 73 seçimlerinde yüzde 42 ile iktidar oldu, şimdi de CHP Ergenekon’dan kendisini kurtarırsa, demokratik adımlar atarsa, demokratik bir çizgiye gelirse yüzde 40’la iktidar olur. Ben şunu söylüyorum. 1789 ile 1917 tarihlerinde olduğu gibi benzer bir durum sözkonusu. Bu kendisini sosyolojik bir ihtiyaç ve bir olgu olarak kendisini hissettiriyor. Benim söylediğim kişileri ve grupları aşan sosyolojik bir durumdur. Radikal demokratlar bunun öncülüğünü yapıp bu boşluğu doldurmazlarsa AKP ya da bir başkası doldurur.

Bölgede birikmiş muazzam politik gücün solla birleşmesi lazım. Radikal demokratlıktan kastım DTP, yani Kürtler ve sol kesimin hepsidir. Toplumsal ilerleme, uzlaşı, gelişme ancak radikal demokratların öncülüğüyle olur. Bir başkası bunu yapamaz. Benim bunu uzun süredir dile getirmemin nedeni budur. Yapılacak çalışmanın ismi çatı partisi de olabilir, bir başka isim de olabilir. İsimler önemli değildir. Her grup yine kalır, kendisini ifade eder fakat geniş bir örgütlenmeye gidilmelidir. Bu tarihi bir şeydir. Bunu iyi kavramak gerekiyor. Öyle küçük, basit algılamamak gerekir. Tarihi sorumlulukla buna yaklaşmak gerekiyor.

1972’de Mahir Çayan öldürüldüğü zaman ben bunların anısına devam ettireceğimi söyledim, hala devam ediyorum. 1972-2009, tam 37 yıldır bu anısını iyi-kötü devam ettiriyorum. Benden başka da bu anısını devam ettiren yok. Mustafa Suphilerden bu yana devam eden bir miras var. Biz bu dönemde kimlerin ne rol oynadığını da iyi biliyoruz. Doğan Kaçaroğlu onlar bunları iyi biliyorlar. Bir çoğuna PKK karşıtı rolü verildi. Onlar da bu rolünü iyi oynadılar. Ben kimlerin nereden yönlendirildiği, niçin, hangi amaçla ne rolleri aldıklarını iyi biliyorum.”

ÇATIŞMASIZLIK DEVLETE BAĞLI

“Çatışmasızlık meselesi tamamen devletin alacağı tavra bağlıdır. Ben 15 Ağustos’ta yol haritasını açıkladıktan sonra devlet de ortalama Eylül civarında operasyona devam edip etmeyeceğine ilişkin bir açıklama yapacaktır. Bu konudaki tavrını ortaya koyacaktır. Ya operasyonlara devam edecek ya da buna ilişkin bir karar verecek. Çatışmasızlık hali tamamen devletin karar vereceği bir iştir. Zaten çatışmasızlık hali devam ediyor. Herkes de bunu istiyor. Ancak bu konuda benim bir şey belirtmem, bir karar almam sözkonusu olamaz. Devlet bu konuda kendi kararını kendisi verecektir. Herkesin bu süreçte sorumluluklarının bilincinde olması gerekir. Bu konuda DTP’nin de üzerine düşeni yapması gerekir. ABD ve Avrupa’nın çözümlerine güvenmemek gerekir. Güney de sadece kendi çıkarını düşünüyor.”

0 yorum:

 

My Blog List

Hello

Ortaya çıkan çeteleşme eğilimlerini erkenden tespit edememe ve yeterince tavır koyamama ikinci önemli stratejik yetmezliktir. Bu rolü güvenilir arkadaşlara bırakmak dogmatizmin diğer bir sonucudur. O kadar soylu değeri çarçur ederlerken, mutlaka fark edebilmeli ve dur diyebilmeliydim. PKK'nin bütün soylu çabalarına en büyük darbeyi bu yönlü gelişmeler vurmuştur. Adeta canavarlaşmış bazı kişiliklerin inanılmaz nitelik arz etmelerinin izahı güçtür. Büyük emeklerle hazırlanan yapının bu öğelere kolay teslim olması daha da anlaşılmaz konudur. Bendeki müthiş arkadaşlık anlayışı hep en iyisini yaparlar, en dürüstüdürler, ellerinden gelmeyecek iş yoktur, çağdaş havarilerdir biçimindeki dogmatizme varan inanış bu gelişmelerde etkili olmuştur. Geç uyandık. Tam uyandığımızda veya fark ettiğimizde, stratejik olarak hem zaman hem büyük çabaların ürünü başta genç savaşçılar, halk, maddi ve manevi birçok değer kaybedilmişti.1992-1993 derslerini daha derinliğine çıkarmalıydım. Irak-Kuveyt krizi ile 1991'de ülkedeki gruplarla olmak daha doğru olacaktı. 1982'lerde yapmadığım işi, atmadığım adımı bu sefer yapma ve atma biçiminde olmalıydı. Ortadoğu çalışmalarını ikinci plana bırakmak gerekirdi. Fakat aynı yaklaşım, yoğun takviyeler altından başarıyla kalkılacağına beni inandırmıştı. Binlerce nitelikli kadro içinden mutlaka sürece cevap verenlerin çıkacağı hep beklenmişti. Fakat hareketin bağrındaki çetecilik ve sorumsuz merkezi yaklaşım tüm katkıları boşa çıkarıyordu. Tarih göz göre göre başarısızlığa götürülüyordu. Disiplin ve fedakarlıkla fazla değer kurtarılamaz, görevler başarılamazdı. 1992 sonlarındaki Osman Öcalan'ın YNK ile boyun eğmeyi andıran uzlaşması, Murat Karayılan ve Cemil Bayık'ın intiharvari çabaları tesadüfen birleşerek sürecin daha büyük kaybını önledi. Köklü ders çıkarılması gereken nokta buydu. Ülke içi ihmal edilmemekle birlikte, merkezi kadro yapısının köklü çözümüne ihtiyaç vardı. Bunu Suriye üzerinde yeni okullar açmayla telafi etme ve aşırı tekrarlama çalışmaları beni oldukça tıkadı. Çabaların anlamı pek kalmamıştı. Bizzat müdahaleyi yapmada geç kalmıştım. O kadar değer kaybından sonra yönelmeyi kendime yediremiyordum. Tıkanmayı askeri değil, siyasi yollardan açma deneyimi daha anlamlı geliyordu. Askeri yönelim toptan intihara götürebilirdi. Siyasi çalışma ise, daha potansiyelli hareketi mümkün kılabilirdi. Yapıda tekdüzelik sürdü. Aynı tarz çalışmalar KONGRA GEL dönemine kadar yansıdı. Son iç bunalımların kökeni aslında ülkeye gidiş ve orada üsleniş, çalışma tarzı ve temel taktik anlayışların bir devamından ibarettir. Özeleştiriler anlamlı yapılmamıştı. Eski kişilik ve çalışma tarzında ısrar vardı. Bu da her zaman ve her yerde anlamsız kayıplara, yerine getirilemeyen görevlere, acılara ve sonuçta tasfiyelere yol açmaktan öteye gidemezdi.İkinci yaşam dönemi devlet odaklı olduğundan, ama daha henüz yitirilmemiş komünal demokratik duruş özelliklerinden ötürü çelişkiliydi. Sonucu bu çelişkilerin boğuşması belirleyecekti. 15 Şubat 1999 aynı zamanda devlet odaklı yürüyüşe ölüm darbesi indirmişti. Eğer devlet odaklı particilik, devletçilik bir hastalıksa, o halde 15 Şubat 1999'da tüm kapitalist dünya devletlerinin bana vurduğu darbe aynı zamanda üçüncü doğuşum için bir ilaç, bir ebelik rolünü oynayacaktı.Üçüncü yaşam dönemi, eğer adına ve özüne yaşam denilebilecekse, 15 Şubat 1999'dan sonuna kadar gidilebilecek aşama olarak ayrıştırılabilir. Belirgin niteliği, genelde devlet odaklı, özelde kapitalist modern yaşamdan kopuşla başlamasıdır. Tekrar yaban yaşama koşmuyorum. On bin yıl öncesine gidecek değilim. Ama insanlığın bazı temel değerlerinin o yıllarda gizli olduğu da kesindir. Uygarlığın bin bir hile ve zorbalıkla kestiği o dönem insanlığı bilimsel teknik seviyeyle bütünleştirilmedikçe, insanın gerçek kurtuluşu, özgürlüğü mümkün olamazdı.Uygarlık ve devlet odaklı yaşamdan kopmak gerileme değildir. Tersine doğadan ölümcül kopuşa, kan ve yalana dayalı şişirilmiş iktidar kişiliğinden vazgeçme belki de en temelli sağlığa kavuşma imkanıdır. Hastalıklı toplumdan sağlıklı topluma, sıkboğaz, obez, çevreden kopmuş, bir nevi kanserleşme olan aşırı şehirleşmiş toplumdan ekolojik topluma, tepeden tırnağa otoriter ve totaliter devletli toplumdan komünal demokratik ve özgür eşit topluma doğru bir yöneliş söz konusudur. Avcı kültürüyle hayvan katliamına, uygarlığın insan katliamına, kapitalizmin doğa felaketine yol açan zincirleme halkasından kurtulma yeni bir insanlığa kapıyı aralayabilir. Hayvanlarla dost, doğayla barışmış, kadınlarla dengeli güç yapısına dayanan, barışçıl, özgür eşit, aşklı yaşam, bilim ve tekniğin gücünü savaş ve iktidarın oyuncağı olmaktan çıkarmış ahlaklı politik bir kişilik, beni, en azından ENKİDU'yu şehre ve devlete bağlıyan çekim gücü kadar çekiyor, anlamlı kılıyor. Tek kişilik tutukevinin yarattığı bir özlemden kesinlikle bahsetmiyorum. Büyük bir düşünsel, ruhsal paradigmadan bahsediyorum. Kategorik yaklaşımdan, büyük güce tapınmadan, çağın, tüm uygarlıkların kan lekeleri altında parıldayan yaldızlı yaşamlarından gerçekten hem bıktım hem nefret ediyorum.Çocukken genlerime işlemiş avcı kültüründen ötürü gözümü kırpmadan başlarını kestiğim, kopardığım, kurnazca avladığım kuşlardan, vurduğum hayvanlardan özür dilemekle başlamak istiyorum yeni yaşam dönemime. En büyük saadetin kaşaneli köşklerde değil, yeşil çevreli kulübemsi mekanda yaşandığına inanıyorum. Doğayı tüm renkleri, sesleri ve anlamları içinde dinleyerek, bütünleşerek yaşamın erdemine ulaşılacağına inanıyorum. Gerçek ilerlemenin dev kentlerden ve iktidar otoritelerinden geçmediğine, tersine bunların en büyük hastalık kaynağı olduğuna; buna karşın eski köyü de, yeni kenti de aşmış, ekolojik yerleşimi bilimin ve tekniğin en son verileri ile karşılayan bir mekansal yaşamın gerçek devrim olduğuna inanıyorum. Aradaki kocaman uygarlık yapılarının insanlığın mezarı olduğuna inanıyorum. Bir gelecek yürüyüşü olacaksa, bu gerçekler temelinde olursa anlamlı ve yürümeye değer olduğuna inanıyorum.Hiyerarşik devletçi sınıf uygarlığından kopmak en büyük özeleştiridir. Bunu başaracağıma inanıyorum. İnsanlığın çocukluğuna, emekçilerin, halkların unutturulmuş tarihine, kadınların, çocukların ve çocuk ihtiyarların ütopyalarındaki özgür eşit dünyalarına katılmayı, başarıyı orada sağlamayı daha çok istiyorum.Bunların hepsi ütopya. Ama bazen ütopyalar mezardan beter yapılar içindeki yaşamın tek kurtarıcı esinidir. Günümüzdeki mezarlardan beter yapılardan tabii ki öncelikle ütopyayla çıkış yapılacaktır. Durumum hiçbir insana benzemiyor. Benzemesini de istemiyorum. Daha iyi anladığıma, hissettiğime göre iyi yoldayım. Anlamın ve hissin yaşattığı bir insan en güçlü insandır. Büyüklere benzeme günahını bir daha işlemeyeceğim kesindir. Zaten benzemeyi ne çok istedim ne de becerdim. İnsanlığın geçmişi daha gerçektir. Ona saygılı olacağım ve yaşamı orada arayıp bulacak ve yeniden başlatacağım. Gelecek bu çabaların işleyiş halinden başka bir şey değildir.Hep kendimi mi düşünüyorum? Değil. Savunmam tüm insanlık için bir şeyler öğretebilir. Yeniden yapılanmış PKK bütün soylu arkadaşlarımı, anlam gücü ve iradesi olan yoldaşlarımı birleştirebilir. KOMA GEL tüm Kürdistan halkını ve dostlarını demokratik bir çatı olarak toparlayabilir. Yaşamımıza, ülke ve toplumumuza rasgele saldıracaklara karşı HPG iyi bir savunma savaşı verebilir; anlayışsız, zalim ve haksızdan hesap sorabilir. En soylu kadınlarımız tüm zamanların tanrıça olgunluğu, anlayışlılığı, melek saflığı ve azizeliği ve Afrodit güzelliğini kimliğinde bütünleştiren PAJK'da birleşebilir.Bu savunmayla temel insanlık anlayış ve idealimi uygarlığın son temsilcisi olarak hayli gururlu ve kendinden emin AB'nin yargı organı AİHM'e sunarken, olumlu beklentilerden ziyade, sistemin kar büyücülüğüne alet olmaktan öteye bir rol oynamayacağından ötürü üzüntülerimi belirtebilirim. Daha demokratik, özgür ve adil toplum dileklerimle saygılarımı sunarım.27 Nisan 2004Tek Kişilik Tutukevi/ Mudanya/ BursaAbdullah ÖCALAN

Mezopotamia History © 2008 Business Ads Ready is Designed by Ipiet Supported by Tadpole's Notez