30 Eylül 2008 Salı

Fethullah Gülen'den skandal Risale çarpıtmaları

0 yorum
Saidi Nursi öğretisiyle dünya çapında güç ve otorite kazanan Fethullah Gülen'in, cemaatin temel kaynağı olan Risale-i Nur metinlerinde çarpıtma ve değişiklikler yaptığı ortaya çıktı. Said-i Nursi El Kurdi'nin ölümünden sonra cemaat içinde patlak veren tartışma ve görüş ayrılıklarının geri planındaki temel metinlerde tahrifatlar belgelendi. Geçen yıllarda İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın Risale-i Nur yapıtlarındaki tahrifat iddialarına ilişkin bilirkişi raporlarına yansıyan çarpıtmalara yenileri eklendi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Kayıhan İçel, Prof. Dr. Erol Cihan ve Doç.Dr. Köksal Bayraktar gibi isimlerin raporlarında Sözler, Lemalar, Mektubat, Tarihçe, Mesnev-i Nuriye, İşarat-ül İ'caz başta olmak üzere temel Risale-i Nur eserlerinde çok sayıda tahrifat saptanmıştı. Ancak yeni ortaya çıkan tahrifatlarda ise özellikle Risale-i Nur'larda 'Atatürk', 'Kürt', 'Rejim'le ilgili çoğu kelimelerin değiştirildiği su yüzüne çıkarıldı. Söz konusu metinlerde Fethullah Gülen cemaatinin yaptığı çarpıtmalar Said-i Nursi El Kurdi'nin kendini Kürt ve Kürdistanlı olarak tanımladığı parçalar tamamen çıkartılmış. Nursi'nin Kürtlere ilişkin metinlerinde yer alan sosyal ve politik ifadeler ise çarpıtılarak Kürt ve Kürdistan kavramları başka kavramlarla yer değiştirilmiş.
Kürt Nurcuların çevirileri skandalı aydınlattı
Bu konudaki skandal tahrifatlar, Risale-i Nurların Osmanlıcadan tekrar Türkçeye çevrilmesine karar veren Kürt yayıncılar tarafından açığa çıkartıldı. Bu çevirilerde, Fethullahçıların özellikle Kürt kelimelerini, 'vatandaş' ya da 'Azeri' kavramlarıyla ikame ettikleri belirlendi. Örneğin Said-i Nursi El Kurdi'nin kitabında yer alan 'Ey Asuriler ve Keyaniler'in cihangirlik zamanında pişdar kahraman askerleri olan Arslan Kürtler' ifadesi, 'Ey eski çağların cihangir Asya Ordularının kahraman askerlerinin ahfadı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim!' şeklinde tahrif edildi. Bununla da sınırlı olmayan tahrifatlar, özellikle rejimin ve sağ siyasi partilerin terminolojisine uygun olarak tashih edildi. Söz konusu çarpıtmanın olduğu kitabın ilgili bölümünde şu farklar yer alıyor:
Kürt yayıncıların açığa çıkardığı resmi belgeler
Kitabın aslındaki ifade: 'Ebna-yı cincime (Aynı ırktan olanlar) de burada birkaç söz söylemezsem bence bahis natamam kalır.'Tahrif edilmiş hali: 'Vatandaşlarıma ve kardeşlerime burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis natamam kalır.'Kitabın aslındaki ifade: 'Ey Asuriler ve Keyaniler'in cihangirlik zamanında pişdar kahraman askerleri olan Arslan Kürtler beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa sahra-yı vahşette, vahşet ve gaflet sizi garet edecektir.' Tahrif edilmiş hali: 'Ey eski çağların cihangir Asya Ordularının kahraman askerlerinin ahfadı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! Beşyüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa sahra-yı vahşette yatmakla, gaflet sizi yağma edecektir.' Kitabın aslındaki ifade: 'Hikmet-i İlahi' denilen makine-i alemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum aleme mümted ve müteşaib kanun-u nurani-i ilahinin müessisi olan 'hikmet-i İlahi' ufk-u ezelden enguşt-u kaderi kaldırmış size emrediyor ki. Tefrika ile katre katre müteferrik su gibi zayi olan hamiyet ve kuvvetinizi 'fikri milliyet' ile tevhid ve meczederek zerratın cazibe-i cüz'iyeleri gibi bir 'cazibe-i umumi-i milli' teşkili ile Kürt gibi bir kitle-i azimeyi küre gibi tedvir ederek, şems-i şevket-i İslamiye ve osmaniyenin mevkebinde bir kevkeb-i münevver gibi cazibesine ittiba ile muvazene ve ahenk-i umumiyeyi muhafaza ediniz. Hem 'Milliyet' denilen mazi derelerinde ve hal sahralarında ve istikbal dağlarında hayme-nişin olan Rüstem-i zal ve Selahaddin-i Eyyubi gibi Kürt dahi kahramanlarıyla bir çadırda oturan bir aile gibi herkesi başkasının haysiyet ve şerefi ile şereflendiren ve hissiyat-ı ulviyenin enmuzeci olan 'fikr-i milliyetiniz' size emr-i kat-i ile emrediyor ki. Ta her biriniz umum bir milletin makes-i hayatı ve hami-i saadeti ve umum milletin bir misal-i müşahhası olunuz. Şimdiki gibi bir şahıs değil, bir millet kadar büyüyeceksiniz. Zira maksadın büyümesi ile himmet de büyür. Ve 'Hamiyet-i Milliyenin' galeyanıyla ahlak da tekemmül ve teali eder. Tahrif edilmiş hali: 'Hikmet denilen makine-i alemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum aleme uzanan ve dalbudak salan kanun-u nûran'-yi İlahiyenin müessisi olan hikmet-i İlahiye, ufk-u ezelden kaderin parmağını kaldırmış, size emrediyor ki: Tefrika ile müteferrik su gibi, katre katre zayi olan hamiyyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle yani: İslamiyet milliyeti ile tevhid ve mezc ederek zerratın cazibe-i cüz'iyyeleri gibi bir cazibe-i umum'-i vatan' teşkil ile bu kütle-i az'mi, küre gibi tedvir ederek şems-i şevket-i İslamiyenin cemahir-i müttefika-i İslamiyenin mevkebinde bir kevkeb-i münevver gibi cazibesine ittiba' ile müvazene ve aheng-i umumiyeyi muhafaza ediniz. Hem de İslamiyet milliyeti denilen mazi derelerinde ve hal sahralarında ve istikbal dağlarında hayme-nişin olan ve Salahaddin-i Eyyub' ve Celaleddin-i Harzemşah ve Sultan Selim ve Barbaros Hayreddin ve Rüstem-i Zal gibi ecdadlarınızdan emsalleri gibi dah' kahramanlar ile bir çadırda oturan bir aile gibi herkesi başkasının haysiyet ve şerefiyle şereflendiren ve hayat-ı ulviyenin enmuzeci olan İslamiyet milliyeti size emr-i kat'' ile emrediyor ki: Ta her biriniz umum İslamın ma'kes-i hayatı ve hami-i saadeti ve umum millet-i İslamın ferd' bir misal-i müşahhası olunuz. Zira maksadın büyümesiyle himmet de büyür. Ve hamiyet-i İslamiyenin galeyanı ile ahlak da tekemmül ve teal' eder.' Bu kısımda Said-i Kurdi'nin 'Kürt ve Fikr-i Milliyet' ifadeleri, tamamen 'Vatandaş ve İslam milliyeti' tabirleri ile değiştirildi. Kitabın bu kısmında Kürt dili ile ilgili bölüm ise tamamen çıkarıldı. Burada tahrifat yapılması mümkün olmadığı için komple çıkartılması tercih edilmiş. Said-i Kurdi'nin kendisini Kürt ve Kürdistanlı olarak tanımladığı bölümler de ise tamamen 'Bedevi' ve 'şarklı', 'vilayet-i şarkıye' gibi terimler ile değiştirilmiş.
Risale-i Nur hakkındaki mahkeme kararları
Risale-i Nur Külliyatına ait kitaplar ve okuyucuları, uzun yıllar amansız takip ve tarassutlara maruz kaldı. Türk Ceza Yasası'nın yürürlükte olduğu 1991 yılına kadar olan uzun devrede bu eserler ve okuyucuları hakkında iki bin adedi aşkın davalar açılmıştır. İçişleri Bakanlığı tarafından Emniyet Müdürlükleri'ne gönderilen 8.5.1985 tarih 91193�179-1 sayılı Risale-i Nur külliyatına ait kitaplar hakkında verilmiş mahkeme kararlarını da belirten ve bu kitapların bulundurulması ve okunmasının suç teşkil etmediğini açıkça ifade eden tamimi son derece dikkat çekicidir. Daha sonra İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı tarafından Risale-i Nur eserlerinin yasak kitaplardan olmadığı, bu eserleri toplu okumanın suç teşkil etmediği hakkında verilen 23.9.1999 tarih ve 1999�1960 hazırlık 1999-385 karar nolu takipsizlik kararı mevcuttur. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı 1984�173 no'lu takipsizlik kararı şu şekilde veriliyor; 'Bu kitapların telif hakkını elinde bulunduran ve İstanbul Cağaloğlu Babıali Cad. No: 29-2'de faaliyet gösteren Sözler Yayınevi tarafından eskiden suç teşkil eden kısımları çıkarmak ve bazı değişiklikler yapmak suretiyle Mart 1984 tarihinde yayınladığı 35 Adet kitaptan ibaret Risale-i Nur Külliyatı'nın gazetelerde reklam yapılması üzerine Genel Kurmay Başkanlığı'nın 21.3.1984 tarih ve 3598-1384 snr (148) sayılı yazılarına Atfen Adalet Bakanlığı 26.3.1984 gün ve Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 1-133-47-1984-19507 sayılı yazıları muvacehesinde bu kitapların her biri hakkında eski tarihlerde ayrı- ayrı verilen takipsizlik ve beraat kararları ile bunların dayandığı bilirkişi raporları da gözünde tutularakÖ.kanun yönünden yeniden incelenme yapılması cihetine gidilmiş ve bunun için İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Kayıhan İçel, Prof. Dr. Erol Cihan ve Doç.Dr. Köksal Bayraktar bilirkişi olarak görevlendirilmiştir. Mahkeme bilirkişisi 'Risale-i Nurlar değiştirilmiştir' Sözler, Lemalar, Mektubat, Tarihçe, Mesne-i Nuriye, İşarat-Üli'Caz, Asa-Yı Musa, Muhakemat, İman ve Küfür Muvazeneleri, Ayet-ül Kübra, Beyanat ve Tenvirler, Divan-ı Harbi Örfi, El Hüccetüz Zehra, Gençlik Rehberi, Hakikat Nurları, Hanımlar Rehberi, Hastalar Risalesi, Haşir Risalesi, Hizmet Rehberi, İhlas Rsaleleri, İman Hakikatleri, Küçük Sözler, Meyve Risalesi, Miftahül İman, Münazarat, Nur Aleminin Bir Anahtarı, Nurun İlk Kapısı, Otuzüç Pencere, Ramazan-İktisat-Şükür Risaleleri, Sünnet-i Seniye Risalesi, Sünuhat, Tabiat Risalesi, Uhuvvet Risalesi, Yirmüçüncü söz, Zühretünnur Kısaca özetleri ve nitelikleri nakledilen kitaplar hakkında bilirkişi raporlarına göre suç teşkil etmemektedirler. Örneğin Sözler için 'Kitabın eski baskılarının genellikle 8 bin sahife civarında olduğu hatırlanırsa, eskiden suç unsuru ihtiva eden bazı sahifelerin 1961 yılından sonraki baskılarda kitaplardan çıkarılmış olduğu pek muhtemel olarak ortaya çıkmaktadır. Ve bu kitap baskısı ayrı bir fiil olduğu için mahkeme kararının konumuz yönünden geçerli olmadığı sonucuna varılmıştır' deniyor.
Divan-ı Harbi Örfi'deki Türkleştirmeler
Said-i Kurdi'nin Şeyh Said ve Dersim katliamı ile ilgi yazıları ise söz ve yorum farklarıyla değiştirilerek başka anlamlar yüklenmiş. Bunun yanı sıra Osmanlı Arşiv belgelerinde tıpkı basım diye basılan kitaplarda da Tıpkı basım değiştiriliyor ve Kubbe Altı Yayınları tarafından Osmanlı tarihi olarak basılan kitapta da özellikle İdrisi Bitlisi ile ilgili kısımlar çıkartıldı.
Kürt inkarı, Ali Şeriati çevirilerine de yansıdı
Ancak Fethullah Gülen'nin Kürtlerin inkarı için yaptığı tahrifatların Said-i Nursi'nin eserleriyle sınırlı kalmadığı ortaya çıktı. Gülen'in, Ali Şeriati'nin kitaplarına dayandırarak yazdığı metinlerde de Kürt yerine başka kavramları yerleştirildiği ve Türklere ilişkin tenkit ifadelerinin metinlerden atıldığı saptandı. Fethullah Gülen, bu çarpıtmaları 'Prizma 2' adlı yapıtında gerçekleştiriyor. Burada Gülen, 'Bir kısım sosyologlara göre Yunan medeniyetinin arkasında da yine Mezopotamya medeniyetinin banileri sayılan 'Türkler ve Kürtler vardır.' Bu açıdan bu mevzuda kesin bir kısım deliller ortaya koymamız çok zor olmasına ragmen, 'Türk Milleti buralardaki temel unsurlardan birisi sayılabilinir' diyor. Burada sosyolog derken kastettiği Ali Şeriati'dir. Oysa Şeraiti, 'Medeniyet ve Modernizm adlı orijinal eserinde şu ifadeleri kullanıyor: 'Yunan medeniyetini de hicret eden KÜRTLER'in kurduğu bir medeniyettir. Kürtlerin Yunana gitmeleri ile başlamıştır. Hepsinden önemlisi ve açıkcası 'Çağdaş Amerikan Medeniyetidir. Çok ilginçtir hiçbir zaman Dicle ve Fırat arasındaki yörede beynen nehrey Batı söz etmiyor. Çünkü bundan söz ederse geliştirdiği bütün nazariye bir anda boşa çıkacaktır. Oysa bütüncü bir gelişme seyri vardır. Daha önce dediğimiz gibi, 'Yunan medeniyetinin kaynağı KÜRTLERE dayanır. Kürtler iki nehir arasında yaşamaktadır. Mezopotamya, dünyanın kültür, medeniyet ve felsefenin merkezidir. Riyazi bilimlerin ilk gelişme gösterdiği yer bu iki nehir arası bölgedir' diyor. Cemaatin, Şeraiti'nin yapıtında yaptığı en büyük tahrifat ise Dinler Tarihi kitabında ortaya çıktı. Burada Şeriati'nin 'İran Aryailerinin Kavmi üçgeni' başlıklı bölümü işte şöyle çarpıtıldı:
Kitaptaki orjinal ifadeler:'Aryailer İran da üç büyük kavme bölünüyorlar. Bir kısmı doğuda Horasan'da yerleşmeyi seçerek 'Partileri' oluşturdular. Diğer bir kısmı kuzey batıda 'AZERBEYCAN'DAN KÜRDİSTAN'A kadar yerleşmeye karar verip meşhur 'Medler'i oluşturdular. Üçüncü kısımda Fars eyaleti etrafında merkez ve güneyde kaldılar. Bunlar da 'parsiler' (farslar) olarak isimlendirildiler.'
Tahrif edilmiş hali:'Aryailer İran'da üç büyük kavme bölünüyorlar. Bir kısmı doğuda Horasan'da yerleşmeyi seçerek 'partileri' oluşturdular. Diğer bir kısmı kuzey batıda yerleşmeye karar verip meşhur 'madlar'ı oluşturdualar. Üçüncü kısımda Fars eyaleti etrafında merkez ve güneyde kaldılar. Bunlar da 'parsiler' olarak isimlendirildiler.'
Read full story
 

My Blog List

Hello

Ortaya çıkan çeteleşme eğilimlerini erkenden tespit edememe ve yeterince tavır koyamama ikinci önemli stratejik yetmezliktir. Bu rolü güvenilir arkadaşlara bırakmak dogmatizmin diğer bir sonucudur. O kadar soylu değeri çarçur ederlerken, mutlaka fark edebilmeli ve dur diyebilmeliydim. PKK'nin bütün soylu çabalarına en büyük darbeyi bu yönlü gelişmeler vurmuştur. Adeta canavarlaşmış bazı kişiliklerin inanılmaz nitelik arz etmelerinin izahı güçtür. Büyük emeklerle hazırlanan yapının bu öğelere kolay teslim olması daha da anlaşılmaz konudur. Bendeki müthiş arkadaşlık anlayışı hep en iyisini yaparlar, en dürüstüdürler, ellerinden gelmeyecek iş yoktur, çağdaş havarilerdir biçimindeki dogmatizme varan inanış bu gelişmelerde etkili olmuştur. Geç uyandık. Tam uyandığımızda veya fark ettiğimizde, stratejik olarak hem zaman hem büyük çabaların ürünü başta genç savaşçılar, halk, maddi ve manevi birçok değer kaybedilmişti.1992-1993 derslerini daha derinliğine çıkarmalıydım. Irak-Kuveyt krizi ile 1991'de ülkedeki gruplarla olmak daha doğru olacaktı. 1982'lerde yapmadığım işi, atmadığım adımı bu sefer yapma ve atma biçiminde olmalıydı. Ortadoğu çalışmalarını ikinci plana bırakmak gerekirdi. Fakat aynı yaklaşım, yoğun takviyeler altından başarıyla kalkılacağına beni inandırmıştı. Binlerce nitelikli kadro içinden mutlaka sürece cevap verenlerin çıkacağı hep beklenmişti. Fakat hareketin bağrındaki çetecilik ve sorumsuz merkezi yaklaşım tüm katkıları boşa çıkarıyordu. Tarih göz göre göre başarısızlığa götürülüyordu. Disiplin ve fedakarlıkla fazla değer kurtarılamaz, görevler başarılamazdı. 1992 sonlarındaki Osman Öcalan'ın YNK ile boyun eğmeyi andıran uzlaşması, Murat Karayılan ve Cemil Bayık'ın intiharvari çabaları tesadüfen birleşerek sürecin daha büyük kaybını önledi. Köklü ders çıkarılması gereken nokta buydu. Ülke içi ihmal edilmemekle birlikte, merkezi kadro yapısının köklü çözümüne ihtiyaç vardı. Bunu Suriye üzerinde yeni okullar açmayla telafi etme ve aşırı tekrarlama çalışmaları beni oldukça tıkadı. Çabaların anlamı pek kalmamıştı. Bizzat müdahaleyi yapmada geç kalmıştım. O kadar değer kaybından sonra yönelmeyi kendime yediremiyordum. Tıkanmayı askeri değil, siyasi yollardan açma deneyimi daha anlamlı geliyordu. Askeri yönelim toptan intihara götürebilirdi. Siyasi çalışma ise, daha potansiyelli hareketi mümkün kılabilirdi. Yapıda tekdüzelik sürdü. Aynı tarz çalışmalar KONGRA GEL dönemine kadar yansıdı. Son iç bunalımların kökeni aslında ülkeye gidiş ve orada üsleniş, çalışma tarzı ve temel taktik anlayışların bir devamından ibarettir. Özeleştiriler anlamlı yapılmamıştı. Eski kişilik ve çalışma tarzında ısrar vardı. Bu da her zaman ve her yerde anlamsız kayıplara, yerine getirilemeyen görevlere, acılara ve sonuçta tasfiyelere yol açmaktan öteye gidemezdi.İkinci yaşam dönemi devlet odaklı olduğundan, ama daha henüz yitirilmemiş komünal demokratik duruş özelliklerinden ötürü çelişkiliydi. Sonucu bu çelişkilerin boğuşması belirleyecekti. 15 Şubat 1999 aynı zamanda devlet odaklı yürüyüşe ölüm darbesi indirmişti. Eğer devlet odaklı particilik, devletçilik bir hastalıksa, o halde 15 Şubat 1999'da tüm kapitalist dünya devletlerinin bana vurduğu darbe aynı zamanda üçüncü doğuşum için bir ilaç, bir ebelik rolünü oynayacaktı.Üçüncü yaşam dönemi, eğer adına ve özüne yaşam denilebilecekse, 15 Şubat 1999'dan sonuna kadar gidilebilecek aşama olarak ayrıştırılabilir. Belirgin niteliği, genelde devlet odaklı, özelde kapitalist modern yaşamdan kopuşla başlamasıdır. Tekrar yaban yaşama koşmuyorum. On bin yıl öncesine gidecek değilim. Ama insanlığın bazı temel değerlerinin o yıllarda gizli olduğu da kesindir. Uygarlığın bin bir hile ve zorbalıkla kestiği o dönem insanlığı bilimsel teknik seviyeyle bütünleştirilmedikçe, insanın gerçek kurtuluşu, özgürlüğü mümkün olamazdı.Uygarlık ve devlet odaklı yaşamdan kopmak gerileme değildir. Tersine doğadan ölümcül kopuşa, kan ve yalana dayalı şişirilmiş iktidar kişiliğinden vazgeçme belki de en temelli sağlığa kavuşma imkanıdır. Hastalıklı toplumdan sağlıklı topluma, sıkboğaz, obez, çevreden kopmuş, bir nevi kanserleşme olan aşırı şehirleşmiş toplumdan ekolojik topluma, tepeden tırnağa otoriter ve totaliter devletli toplumdan komünal demokratik ve özgür eşit topluma doğru bir yöneliş söz konusudur. Avcı kültürüyle hayvan katliamına, uygarlığın insan katliamına, kapitalizmin doğa felaketine yol açan zincirleme halkasından kurtulma yeni bir insanlığa kapıyı aralayabilir. Hayvanlarla dost, doğayla barışmış, kadınlarla dengeli güç yapısına dayanan, barışçıl, özgür eşit, aşklı yaşam, bilim ve tekniğin gücünü savaş ve iktidarın oyuncağı olmaktan çıkarmış ahlaklı politik bir kişilik, beni, en azından ENKİDU'yu şehre ve devlete bağlıyan çekim gücü kadar çekiyor, anlamlı kılıyor. Tek kişilik tutukevinin yarattığı bir özlemden kesinlikle bahsetmiyorum. Büyük bir düşünsel, ruhsal paradigmadan bahsediyorum. Kategorik yaklaşımdan, büyük güce tapınmadan, çağın, tüm uygarlıkların kan lekeleri altında parıldayan yaldızlı yaşamlarından gerçekten hem bıktım hem nefret ediyorum.Çocukken genlerime işlemiş avcı kültüründen ötürü gözümü kırpmadan başlarını kestiğim, kopardığım, kurnazca avladığım kuşlardan, vurduğum hayvanlardan özür dilemekle başlamak istiyorum yeni yaşam dönemime. En büyük saadetin kaşaneli köşklerde değil, yeşil çevreli kulübemsi mekanda yaşandığına inanıyorum. Doğayı tüm renkleri, sesleri ve anlamları içinde dinleyerek, bütünleşerek yaşamın erdemine ulaşılacağına inanıyorum. Gerçek ilerlemenin dev kentlerden ve iktidar otoritelerinden geçmediğine, tersine bunların en büyük hastalık kaynağı olduğuna; buna karşın eski köyü de, yeni kenti de aşmış, ekolojik yerleşimi bilimin ve tekniğin en son verileri ile karşılayan bir mekansal yaşamın gerçek devrim olduğuna inanıyorum. Aradaki kocaman uygarlık yapılarının insanlığın mezarı olduğuna inanıyorum. Bir gelecek yürüyüşü olacaksa, bu gerçekler temelinde olursa anlamlı ve yürümeye değer olduğuna inanıyorum.Hiyerarşik devletçi sınıf uygarlığından kopmak en büyük özeleştiridir. Bunu başaracağıma inanıyorum. İnsanlığın çocukluğuna, emekçilerin, halkların unutturulmuş tarihine, kadınların, çocukların ve çocuk ihtiyarların ütopyalarındaki özgür eşit dünyalarına katılmayı, başarıyı orada sağlamayı daha çok istiyorum.Bunların hepsi ütopya. Ama bazen ütopyalar mezardan beter yapılar içindeki yaşamın tek kurtarıcı esinidir. Günümüzdeki mezarlardan beter yapılardan tabii ki öncelikle ütopyayla çıkış yapılacaktır. Durumum hiçbir insana benzemiyor. Benzemesini de istemiyorum. Daha iyi anladığıma, hissettiğime göre iyi yoldayım. Anlamın ve hissin yaşattığı bir insan en güçlü insandır. Büyüklere benzeme günahını bir daha işlemeyeceğim kesindir. Zaten benzemeyi ne çok istedim ne de becerdim. İnsanlığın geçmişi daha gerçektir. Ona saygılı olacağım ve yaşamı orada arayıp bulacak ve yeniden başlatacağım. Gelecek bu çabaların işleyiş halinden başka bir şey değildir.Hep kendimi mi düşünüyorum? Değil. Savunmam tüm insanlık için bir şeyler öğretebilir. Yeniden yapılanmış PKK bütün soylu arkadaşlarımı, anlam gücü ve iradesi olan yoldaşlarımı birleştirebilir. KOMA GEL tüm Kürdistan halkını ve dostlarını demokratik bir çatı olarak toparlayabilir. Yaşamımıza, ülke ve toplumumuza rasgele saldıracaklara karşı HPG iyi bir savunma savaşı verebilir; anlayışsız, zalim ve haksızdan hesap sorabilir. En soylu kadınlarımız tüm zamanların tanrıça olgunluğu, anlayışlılığı, melek saflığı ve azizeliği ve Afrodit güzelliğini kimliğinde bütünleştiren PAJK'da birleşebilir.Bu savunmayla temel insanlık anlayış ve idealimi uygarlığın son temsilcisi olarak hayli gururlu ve kendinden emin AB'nin yargı organı AİHM'e sunarken, olumlu beklentilerden ziyade, sistemin kar büyücülüğüne alet olmaktan öteye bir rol oynamayacağından ötürü üzüntülerimi belirtebilirim. Daha demokratik, özgür ve adil toplum dileklerimle saygılarımı sunarım.27 Nisan 2004Tek Kişilik Tutukevi/ Mudanya/ BursaAbdullah ÖCALAN

Mezopotamia History © 2008 Business Ads Ready is Designed by Ipiet Supported by Tadpole's Notez