26 Ekim 2008 Pazar

Nuri Dersimi

0 yorum
Nuri Dersimi (Tam ad: Mehmet Nuri Dersimi; Kürtçe: Nûrî Dêrsimî; Arapça: محمد نوري درسيمي; Mezar taşına göre: Muhammed Nûrî Dêrsimî îbn el-Molla Îbrahîm Colikoxlî; Takma adı: "Baytar Nuri", d. 1890 ?; Burnak Ovacık - ö. 22 Ağustos 1973; Halep), Koçgiri İsyanı ve Dersim İsyanına adı karışmış Kürt[1] veteriner. Seyit Rıza'nın danışmanı.

Öğrenim
Mılan Aşiretinden Colıkzadeler (büyük dedesinin adı Colo olmasından)'den Mehmet Ali'nin oğlu Mıla İbrahim'in oğlu olarak Burnag (bugünkü Ovacık ilçesi Burnak köyü) köyünde doğmuştur. 1899'da Hozat Livası'na bağlı Sorpiyan (bugünkü Yolkonak) köyünde amcası Mıla Hasan tarafından ilk öğretimine başlatılmış ve ailesinin Harput'a göç etmesinden dolayı Harput Askeri Rüştiyesi'ne kaydolmuştur. Ancak 1904'de Harput Askeri Rüştiyesi'ni bırakarak yatılı Harput İdadi Mektebi'ne (lise) başlamıştır. İdadiden mezun olduktan sonra İstanbul'a geçmiş ve Ekim 1911'de İstanbul Sultanahmet'teki Mülkiye Baytar Mektebi Alisi'ne (Veteriner Okulu) kaydolmuştur.
İstanbul'da önce Kürt Tabele Hevî Cemiyeti'ne girmiş ve 1912'de kurulan Kürdistan Muhiban Cemiyeti'nin umumi kâtipliğini (genel sekreteri) yaptıktan sonra Kürdistan Teali Cemiyeti'ne katılmıştır.
1914'de Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasından son sınıf öğrencilerinin askere alınması üzerine okulu bitirmeden Harp Okulu'na gönderilerek iki aylık bir askeri eğitimi almıştır. Ordan İstanbul Beykoz'da nakliye tabur Baytar Yüzbaşısı Mustafa Bey'in yanına görevlendiirlmiş ve daha sonra 4. Ordu Baytar Müfettişliği emrinde subay vekili rütbesiyle Erzincan'da veteriner olarak hizmet etmiştir. Askerlik döneminde görev nedeniyle Dersim'e giderek aşiret liderleriyle tanışmıştır. Askerliğini tamamladıktan sonra 1916'da İstanbul'a dönerek okula devam etmiştir. 22 Eylül 1918'de okuldan mezun olup diplomalı veteriner olmuş ve "Baytar Nuri" olarak anılmaya başlamıştır.
Savaş bittiğinde Kürdistan Teali Cemiyeti hakkında yapılan bir ihbar üzerine Divan-ı Harb'e verilmiştir. Ancak Iraklı Kürt olan Divan-ı Harp reisi Mustafa Paşa (daha sonra Mustafa Kemal'in idamına karar veren kişi) Haydi gidiniz oğlum, yolunuz açık olsun, Dersimliler'e ve hassaten Seyid Kasım Ağa'ya selam söyle diyerek suçsuz kararı vermiştir.

Koçgiri İsyanı

Ana madde: Koçgiri İsyanı
Kangal, Divriği, Zara mıntıka veterinerliği görevini almak için Seyid Abdulkadir tarafından Ziraat Vezaretine tavsiye yazılmış ve Haziran 1919'da Koçgiri aşiretlerinin reislerinden Mustafa Paşazade Haydar ile birlikte İstanbul'dan ayrılarak Karadeniz yoluyla Giresun'a, ordan Sivas'ın Zara kazası Ümraniye (bugünkü İmranlı ilçesi) nahiye merkezine ve ordan Boğazviran (bugünkü İmranlı ilçesi Boğazören) köyüne geçmiştir. Boğazviran'da Mustafa Paşazade Haydar, kardeşi Alişan ve Alişan'ın kâtibi Alişer ile görüşerek örgütü kurmaya karar vermiştir.
20 Aralık 1920'de faaliyetleri nedeniyle tutuklanmıştır. Fakat Hasan Hayri'nin araya girmesiyle serbest bırakılmıştır.
Koçgiri İsyanına katıldıktan sonra 15 Mayıs 1921'de Dersim'e iltica etmiştir. Sakallı Nurettin komutasındaki Merkez Ordusu tarafından kurulan Divan-ı Harp'te 25 Haziran 1921'de gıyaben mahkum edilmiştir.
Doğulu milletvekillerinin girişimlerinin soncu Mustafa Kemal af ettiyse de Dersimli Nuri Dersimi ve Koçgirili Alişer'i istisna tutmuştur.
Ovacık aşiretlerinden Arslan, Binsan, Maksudan, Pergoran, Koçan, Şemikan ve Reşıkan aşiretlerin Seyit Rıza ile ittifak kurmasını sağlamıştır. Seydan ve Sığıhasanan aşiretleri arasındaki düşmanlığını gidirme ve Alevi bağlılık hasıl etme düşünceleriyle Seydan aşiretleri reisi Munzur Ağazade Ali Ağa'nın kızıyla evlenmiştir. Ancak Ali Ağa'yı Seyit Rıza ile ittifaka ikna edememiştir.

Dersim İsyanı

Ana madde: Dersim İsyanı
Yurt dışına çıkmak için Elaziz'den İstanbul'a gitmiş ve Sirkeci'de Elaziz Otelinde kalmıştır. Sirkeci İstasyonu'ndan Rumeli treniyle Edirne'ye gitmek bahanesiyle Yunanistan'a geçmeye planlamıştır. Ancak Makrı köyüne geldiğinde tesadüfen görüştüğü Sabri Bey'in Yunanistan - Türkiye arasındaki iç anlaşmasından dolayı yakalanarak Türkiye'ye teslim edileceğini duyunca vazgeçmiş ve İstanbul'a dönmüştür.
Rumeli yoluyla iltica etmenin imkansız olduğu anlayınca Fransız Suriye Mandası'na iltica etmeye karar vermiş ve önce Mersin'e ordan da Adana'ya geçmiştir. Adana'dan Elaziz'e bir telegraf yazarak Mardin'e gideceğini bildirmiş ve 11 Eylül 1937'de İstanbul'dan gelip Suriye yoluyla Mardin ve Bağdat'a gidecek olan ekspres trenine binmiştir. Aynı vagonda tesadüffen binen Sultan Hamit'in varislerinin avukatı olan Suriye'li avukat Kâmil Sinno'nun yardımıyla Suriye'ye iltica etmiştir.

Suriye
Kırıkhan (bugün Hatay iline bağlı bir ilçe)'da Koco Ağa'nın yanında "Hüseyin Mazlum" olarak kalmıştır. Ancak Fransız albay Kole (Robert Collet)'nin Dersimli Baytar Nuri'nin Türkiye'ye teslim edileceğine dair kararı aldığını işitmiş ve 1 Temmuz 1938'de Halep'e geçmek zorunda kalmıştır. Üç gün sonra 4 Temmuz'de Türk askerleri Antakya'yı işgal etmişlerdir. Halep'te bulunan Dersim'li Şemikan aşiretlerinden Gazioğullarından Ali Ağa'nın kızı Feride ile nişanlanmış ve aynı günlerde Hoybûn Cemiyetine üye olmuştur.

Ürdün
Fransa Dışişleri Bakanlığının Dersimli Baytar Nuri isimiyel bir şahsının Türkiye'ye teslimine karar vermiş olduğunu duymuş ve Ürdün'de bir baytar doktoruna lüzum görüldüğünü öğrendiği için Eylül 1938'de Ürdün'e geçmeye karar vermiştir. 14 Ekim 1938'de Amman'da Umum Baytar Reisliğine tayin edilmiş ve 24 Aralık'ta Suriye'den ayrılarak Ürdün'e geçmiştir. 2 Temmuz 1939'da nişanlısı Feride de Halep'ten Amman'a gelmiş ve 6 Temmuz'de evlenmiştir. 27 Kasım 1939'da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından ayrılarak Suriye vatandaşlığına geçmiştir. Melik Abdullah'ın Türk cariyesinden olan oğlu Emir Nilf'in Türkiye'yi ziyaret ettiğinde İsmet İnönü'nün
Kardeşim, babanıza söyleyin, biz dostuz; fakat yurdumuzdan firari hayin Dersimli Baytar Nuri'ye bizden bir miralayın maaşını vererek vazifede istihdam ediyorsunuz Ve devletler nezdinde Türkiye aleyhindeki yalan yanlış suçlama ve iftiralarına da açıktan açağa meydan veriyorsunuz
demesinden sonra 27 Ekim 1940'da Amman'dan ayrılarak Halep'te Paşa mahallesindeki eşi Feride'nin yanına gelmiştir.

Suriye'ye dönüş
6 Ağustos 1941'de Ezez (Arapça: أعزاز A'zāz) kaymakamlığı baytarlığına tayin edilmiştir. Fakat Türkiye'nin Halep Başkonsolosluğu Ezez'in Türkiye sınırına yakın olmasından dolayı itiraz etmiş ve 23 Ağustos 1941'de Hama merkezine nakledilmiştir. 1942 başlarında İdlip (Arapça: إدلب Idlib), Muarra, Cısır Sur, Harım baytarlıklarına, 1946'da Halep merkezine tayin edilmiştir. 10 Şubat 1948'de Cebel Druz (جبل الدروز Jebel ed Drūz; bugünkü Süveydağ (السويداء As-Suwaidāʾ) iline denk gelir) merkezinde görevlendirilmiştir. Komünist olarak itham edilmiş ve 2 Mayıs 1950 tarihli bir kararla görevinden alınmıştır. Cezire Derik mıntıkasında Mustafapaşazade Naif'ten Robarye adlı köyü yeniden inşa ederek Cello Saffan adlı köyü de satın alarak Ahmet Nafiz ile birlikte tarımla meşgul olmaya başlamıştır.
22 Ağustos 1973'te Halep'te ölmüş ve naaşı Afrin (Arapça: عفرين ʿAfrīn, Kürtçe: Efrîn)'de defne edilmiştir.
Read full story
 

My Blog List

Hello

Ortaya çıkan çeteleşme eğilimlerini erkenden tespit edememe ve yeterince tavır koyamama ikinci önemli stratejik yetmezliktir. Bu rolü güvenilir arkadaşlara bırakmak dogmatizmin diğer bir sonucudur. O kadar soylu değeri çarçur ederlerken, mutlaka fark edebilmeli ve dur diyebilmeliydim. PKK'nin bütün soylu çabalarına en büyük darbeyi bu yönlü gelişmeler vurmuştur. Adeta canavarlaşmış bazı kişiliklerin inanılmaz nitelik arz etmelerinin izahı güçtür. Büyük emeklerle hazırlanan yapının bu öğelere kolay teslim olması daha da anlaşılmaz konudur. Bendeki müthiş arkadaşlık anlayışı hep en iyisini yaparlar, en dürüstüdürler, ellerinden gelmeyecek iş yoktur, çağdaş havarilerdir biçimindeki dogmatizme varan inanış bu gelişmelerde etkili olmuştur. Geç uyandık. Tam uyandığımızda veya fark ettiğimizde, stratejik olarak hem zaman hem büyük çabaların ürünü başta genç savaşçılar, halk, maddi ve manevi birçok değer kaybedilmişti.1992-1993 derslerini daha derinliğine çıkarmalıydım. Irak-Kuveyt krizi ile 1991'de ülkedeki gruplarla olmak daha doğru olacaktı. 1982'lerde yapmadığım işi, atmadığım adımı bu sefer yapma ve atma biçiminde olmalıydı. Ortadoğu çalışmalarını ikinci plana bırakmak gerekirdi. Fakat aynı yaklaşım, yoğun takviyeler altından başarıyla kalkılacağına beni inandırmıştı. Binlerce nitelikli kadro içinden mutlaka sürece cevap verenlerin çıkacağı hep beklenmişti. Fakat hareketin bağrındaki çetecilik ve sorumsuz merkezi yaklaşım tüm katkıları boşa çıkarıyordu. Tarih göz göre göre başarısızlığa götürülüyordu. Disiplin ve fedakarlıkla fazla değer kurtarılamaz, görevler başarılamazdı. 1992 sonlarındaki Osman Öcalan'ın YNK ile boyun eğmeyi andıran uzlaşması, Murat Karayılan ve Cemil Bayık'ın intiharvari çabaları tesadüfen birleşerek sürecin daha büyük kaybını önledi. Köklü ders çıkarılması gereken nokta buydu. Ülke içi ihmal edilmemekle birlikte, merkezi kadro yapısının köklü çözümüne ihtiyaç vardı. Bunu Suriye üzerinde yeni okullar açmayla telafi etme ve aşırı tekrarlama çalışmaları beni oldukça tıkadı. Çabaların anlamı pek kalmamıştı. Bizzat müdahaleyi yapmada geç kalmıştım. O kadar değer kaybından sonra yönelmeyi kendime yediremiyordum. Tıkanmayı askeri değil, siyasi yollardan açma deneyimi daha anlamlı geliyordu. Askeri yönelim toptan intihara götürebilirdi. Siyasi çalışma ise, daha potansiyelli hareketi mümkün kılabilirdi. Yapıda tekdüzelik sürdü. Aynı tarz çalışmalar KONGRA GEL dönemine kadar yansıdı. Son iç bunalımların kökeni aslında ülkeye gidiş ve orada üsleniş, çalışma tarzı ve temel taktik anlayışların bir devamından ibarettir. Özeleştiriler anlamlı yapılmamıştı. Eski kişilik ve çalışma tarzında ısrar vardı. Bu da her zaman ve her yerde anlamsız kayıplara, yerine getirilemeyen görevlere, acılara ve sonuçta tasfiyelere yol açmaktan öteye gidemezdi.İkinci yaşam dönemi devlet odaklı olduğundan, ama daha henüz yitirilmemiş komünal demokratik duruş özelliklerinden ötürü çelişkiliydi. Sonucu bu çelişkilerin boğuşması belirleyecekti. 15 Şubat 1999 aynı zamanda devlet odaklı yürüyüşe ölüm darbesi indirmişti. Eğer devlet odaklı particilik, devletçilik bir hastalıksa, o halde 15 Şubat 1999'da tüm kapitalist dünya devletlerinin bana vurduğu darbe aynı zamanda üçüncü doğuşum için bir ilaç, bir ebelik rolünü oynayacaktı.Üçüncü yaşam dönemi, eğer adına ve özüne yaşam denilebilecekse, 15 Şubat 1999'dan sonuna kadar gidilebilecek aşama olarak ayrıştırılabilir. Belirgin niteliği, genelde devlet odaklı, özelde kapitalist modern yaşamdan kopuşla başlamasıdır. Tekrar yaban yaşama koşmuyorum. On bin yıl öncesine gidecek değilim. Ama insanlığın bazı temel değerlerinin o yıllarda gizli olduğu da kesindir. Uygarlığın bin bir hile ve zorbalıkla kestiği o dönem insanlığı bilimsel teknik seviyeyle bütünleştirilmedikçe, insanın gerçek kurtuluşu, özgürlüğü mümkün olamazdı.Uygarlık ve devlet odaklı yaşamdan kopmak gerileme değildir. Tersine doğadan ölümcül kopuşa, kan ve yalana dayalı şişirilmiş iktidar kişiliğinden vazgeçme belki de en temelli sağlığa kavuşma imkanıdır. Hastalıklı toplumdan sağlıklı topluma, sıkboğaz, obez, çevreden kopmuş, bir nevi kanserleşme olan aşırı şehirleşmiş toplumdan ekolojik topluma, tepeden tırnağa otoriter ve totaliter devletli toplumdan komünal demokratik ve özgür eşit topluma doğru bir yöneliş söz konusudur. Avcı kültürüyle hayvan katliamına, uygarlığın insan katliamına, kapitalizmin doğa felaketine yol açan zincirleme halkasından kurtulma yeni bir insanlığa kapıyı aralayabilir. Hayvanlarla dost, doğayla barışmış, kadınlarla dengeli güç yapısına dayanan, barışçıl, özgür eşit, aşklı yaşam, bilim ve tekniğin gücünü savaş ve iktidarın oyuncağı olmaktan çıkarmış ahlaklı politik bir kişilik, beni, en azından ENKİDU'yu şehre ve devlete bağlıyan çekim gücü kadar çekiyor, anlamlı kılıyor. Tek kişilik tutukevinin yarattığı bir özlemden kesinlikle bahsetmiyorum. Büyük bir düşünsel, ruhsal paradigmadan bahsediyorum. Kategorik yaklaşımdan, büyük güce tapınmadan, çağın, tüm uygarlıkların kan lekeleri altında parıldayan yaldızlı yaşamlarından gerçekten hem bıktım hem nefret ediyorum.Çocukken genlerime işlemiş avcı kültüründen ötürü gözümü kırpmadan başlarını kestiğim, kopardığım, kurnazca avladığım kuşlardan, vurduğum hayvanlardan özür dilemekle başlamak istiyorum yeni yaşam dönemime. En büyük saadetin kaşaneli köşklerde değil, yeşil çevreli kulübemsi mekanda yaşandığına inanıyorum. Doğayı tüm renkleri, sesleri ve anlamları içinde dinleyerek, bütünleşerek yaşamın erdemine ulaşılacağına inanıyorum. Gerçek ilerlemenin dev kentlerden ve iktidar otoritelerinden geçmediğine, tersine bunların en büyük hastalık kaynağı olduğuna; buna karşın eski köyü de, yeni kenti de aşmış, ekolojik yerleşimi bilimin ve tekniğin en son verileri ile karşılayan bir mekansal yaşamın gerçek devrim olduğuna inanıyorum. Aradaki kocaman uygarlık yapılarının insanlığın mezarı olduğuna inanıyorum. Bir gelecek yürüyüşü olacaksa, bu gerçekler temelinde olursa anlamlı ve yürümeye değer olduğuna inanıyorum.Hiyerarşik devletçi sınıf uygarlığından kopmak en büyük özeleştiridir. Bunu başaracağıma inanıyorum. İnsanlığın çocukluğuna, emekçilerin, halkların unutturulmuş tarihine, kadınların, çocukların ve çocuk ihtiyarların ütopyalarındaki özgür eşit dünyalarına katılmayı, başarıyı orada sağlamayı daha çok istiyorum.Bunların hepsi ütopya. Ama bazen ütopyalar mezardan beter yapılar içindeki yaşamın tek kurtarıcı esinidir. Günümüzdeki mezarlardan beter yapılardan tabii ki öncelikle ütopyayla çıkış yapılacaktır. Durumum hiçbir insana benzemiyor. Benzemesini de istemiyorum. Daha iyi anladığıma, hissettiğime göre iyi yoldayım. Anlamın ve hissin yaşattığı bir insan en güçlü insandır. Büyüklere benzeme günahını bir daha işlemeyeceğim kesindir. Zaten benzemeyi ne çok istedim ne de becerdim. İnsanlığın geçmişi daha gerçektir. Ona saygılı olacağım ve yaşamı orada arayıp bulacak ve yeniden başlatacağım. Gelecek bu çabaların işleyiş halinden başka bir şey değildir.Hep kendimi mi düşünüyorum? Değil. Savunmam tüm insanlık için bir şeyler öğretebilir. Yeniden yapılanmış PKK bütün soylu arkadaşlarımı, anlam gücü ve iradesi olan yoldaşlarımı birleştirebilir. KOMA GEL tüm Kürdistan halkını ve dostlarını demokratik bir çatı olarak toparlayabilir. Yaşamımıza, ülke ve toplumumuza rasgele saldıracaklara karşı HPG iyi bir savunma savaşı verebilir; anlayışsız, zalim ve haksızdan hesap sorabilir. En soylu kadınlarımız tüm zamanların tanrıça olgunluğu, anlayışlılığı, melek saflığı ve azizeliği ve Afrodit güzelliğini kimliğinde bütünleştiren PAJK'da birleşebilir.Bu savunmayla temel insanlık anlayış ve idealimi uygarlığın son temsilcisi olarak hayli gururlu ve kendinden emin AB'nin yargı organı AİHM'e sunarken, olumlu beklentilerden ziyade, sistemin kar büyücülüğüne alet olmaktan öteye bir rol oynamayacağından ötürü üzüntülerimi belirtebilirim. Daha demokratik, özgür ve adil toplum dileklerimle saygılarımı sunarım.27 Nisan 2004Tek Kişilik Tutukevi/ Mudanya/ BursaAbdullah ÖCALAN

Mezopotamia History © 2008 Business Ads Ready is Designed by Ipiet Supported by Tadpole's Notez